Dr. Ateşsaçan’la Kıbrıs’ta yeni açılan Merit Royal Hotel bünyesindeki sağlıklı yaşam merkezi Tetra Di Cosmos’da görüştük.
Tüm yaşadığınız olaylar, geçmiş yaşamlar, bizde bıraktığı düşünceler, inançlar, duygular ve bunların bizdeki kodlamaları bilinçaltımızı oluşturuyor. Kısaca gerçek güzellik için bilinçaltı temizliği şart.
Dr. Gönül Ateşsaçan’a göre bilinçaltı, bedeni yüzde 90 yönetiyor ve yapılan tüm olumlu, olumsuz ekimler bilinçaltını yaratıyor.
Doğduğumuz andan itibaren yaşadıklarımız, ailemizin ve çevremizin bize davranışları, sözleri, yaşadığımız deneyimler, korkular, kısacası her şey işte bu dev kütüphanede kayıt altında:
“Aslında biz de bilinçli zihnimizde istediklerimizle değil, bilinçaltımıza attıklarımız ve inandıklarımızla hayatımızı yaşıyoruz. Zihnimiz yüzde 10 bilinç (bilinçli zihin), yüzde 90 bilinçaltımızdan (bilinçsiz zihin) oluşuyor. Bir buzdağına benzetmek mümkün.”
- Frekans nedir?
- Dünyadaki canlı ve cansız her şeyin, tüm duyguların (mesala korku duygusunun frekansı düşük, sevgi duygusunun frekansı yüksektir), tüm düşüncelerin ve tüm maddelerin elektriksel bir akımı mevcut.
Ama bunu sadece yaz mevsimiyle sınırlı tutmak yanlış. Uzmanlar, yıl boyunca güneşten korunmak gerektiği konusunda uyarıyor. Çünkü özellikle son yıllarda cilt kanserlerinin en yaygın görülen kanser türü olduğu belirtiliyor. Zararlı güneş ışınları ve alınması gereken önlemler konusunda detayları İstanbul Florence Nightingale Hastanesi Dermatoloji Kliniği’nden Prof. Dr. Sibel Alper’e sorduk.
Amerika’da yapılan bir araştırmada yılda yaklaşık 1.2 milyon cilt kanseri vakası tespit edilmiş. Türkiye’de ise bu oran, tüm kanser hastalıkları arasında yüzde 16.67 ile dördüncü sırada.
Araştırmalara göre, her 5 kişiden biri yaşam süresi içinde deri kanseri tanısı alacak.
İstatistikler ürkütücü. Ancak sadece yaz mevsiminde değil kış aylarında da alınacak önlemlerle uzun vadede güneşin zararlı etkilerini bertaraf etmek mümkün.
Prof. Dr. Sibel Alper, güneş ışınlarının D vitamini sentezi gibi olumlu etkileri dışında cilt kanserlerinde aşırı UV ışınları maruziyetinin söz konusu olduğunu belirtiyor:
“UVC ışınları normalde yeryüzüne ulaşmıyor, ozon tabakasında filtre ediliyor. Ancak son 15-20 yıldır ozon tabakasının incelmesi nedeniyle deriye ulaşıyor ve kansere neden oluyor. Yine UVA ve UVB, tamiri mümkün olmayan DNA hasarına yol açıyor. Güneş ışını hasarı birikici olduğundan, çocukluk çağından itibaren olumsuz etkisi başlıyor. Çocuklukta bir kez güneş yanığı geçirmek bile ileri yaşlarda deri kanseri riskini 3 kat artırıyor.”
İngiltere’de aralarında Kraliyet Ailesi’nin de bulunduğu pek çok ünlü isme saç sağlığı konusunda danışmanlık yapan trikolog, saç bakımıyla ilgili son gelişmeleri bizimle paylaştı.
Öncelikle bize trikolog ile dermotolog arasındaki farkı anlatır mısınız?- Dünyada dermatoloji ve trikoloji birbirini tamamlayan iki dal olarak tanımlanıyor. Dermatolog ciltteki tümörler, hastalıklar gibi çok daha hayati konuları ele alıyor. Saçtaki kırılmaya, cansızlığa çözüm üreten bir uzman değil. Dermotolog, aslında bunlara zaman ayıramayacağı için saç sorunu yaşayan hastalarını trikologlara yönlendiriyor. Yurtdışında trikologlar, dermatologların referansıyla hasta kabul ediyor.
-Sizin uzmanlık alanınıza giren başka hangi sorunlarla geliyorlar?- Psikolojik sorunları olan bir kişinin saçlarını koparmasından dolayı yaşanan saç kaybında, bir dermatoloğun hastasına “saçını koparma” demesi yeterli değildir. Bu kişilerin saçının özel bir ilgiye ihtiyacı vardır. Yapılan masaj ve terapiler sonunda hasta kişisel bir tatmin yaşar. Kaldı ki bu durum psikolojik bir tedavi de gerektirir. Beraberinde saça uygulanan işlemlerle de saç tedaviye daha hızlı cevap verir. Trikoloji aslında daha spesifik saç sorunlarına odaklanıyor.
-Peki, saç rengini sıkça değiştirmekten dolayı saç kaybı yaşayan kişiler de sizin uzmanlık alanınıza mı giriyor?- Normalde bir doktora gidip “saçımın rengini değiştirmek istiyorum, ama zarar görmesini istemiyorum” diyemezsiniz.
Trikoloji aslında bu konuda da söz sahibi. Kuaförün saç boyasının içine hangi oranlarda renk açıcı koyması gerektiğini, onların hangi oranlarda kullanıldığında saça zarar vermeyeceğini bilir.
Dolayısıyla kuaförleri de yönlendirebilen bir uzmanlık alanı bizimkisi... Trikologlara başvuranlar aslında sorunlarının sebebini tam olarak bilmiyor.
Uzmanlar görüşmede detaylı sorular sorarak kişiyi yönlendiriyor. Akne sorunu, regl düzensizliği, doğum kontrol hapı, menopoz, diyabet, dişte apse, doğum ve ateşli bir hastalık da saç dökülmelerine neden olabiliyor çünkü...
Bu çiçekler, son dönemde kozmetik dünyasının gözbebeği durumunda. Peki hangi etkileriyle öne çıkıyor ve bu kadar talep görüyorlar dersiniz? İşte yanıtları...
AMBER: Malezya’da “ölümsüzlüğün çiçeği” olarak bilinen amber, en zor koşullarda bile çiçeklenebilen ender bitkilerden. Dış etkilere karşı geliştirdiği direnç gücü, onu kozmetik endüstrisi için de dikkat çekici yapıyor. Yapraklarındaki flavonoid ve antioksidanlar, cildi serbest radikallerden koruyor, elastikiyetini artırıyor. Pek çok marka amberi hem pürüzsüzleştirmesi hem de botoksa yakın bir etki göstermesi nedeniyle ürünlerinde kullanmayı tercih ediyor. Çiçeğin tohumları da nemlendirici etkisi nedeniyle özellikle kuru ciltler için hazırlanan ürünlerde tercih ediliyor. Ayrıca beyaz amber çiçeği cildin üst katmanına uyguladığı peeling etkisiyle hücre yenilenmesine de yardımcı oluyor.
ORKİDE: Dünya üzerindeki yaklaşık 30 bin orkide türü, en zorlu hava koşullarında bile hayatta kalabilme yetisi nedeniyle ünlü bir çiçek ailesi olarak tanınıyor. Biyologların ve anti-age uzmanlarının en sevdiği çiçeklerden olan orkide, uzun ömrü ve dayanıklılığı nedeniyle cilt hücrelerinin de genç ve aktif kalmasına yardımcı oluyor. Orkidenin rahatlatıcı aroması ise parfüm sektöründe bolca kullanılmasına neden oluyor.
MANOLYA: Geleneksel Çin tıbbının yüzyıllardır vazgeçilmez bitkisi olan manolya, stres, ateş basması ve uyku bozuklukları gibi sorunların tedavisinde kullanılıyor. Cilt araştırmacıları da yaprağındaki ekstrelerin antibakteriyel etkisini çoktan keşfetti. Manolya, hücreleri oksidatif stresten ve buna bağlı olarak cilt yaşlanmasından koruyan magnolol ve honokiol maddeleri içeriyor. O nedenle anti-aging kremlerinde ondan sıkça yararlanıyor. Akne oluşumuna yol açan bakterilere karşı da etkili olduğundan, cilt temizleme ürünlerinin de vazgeçilmezi durumunda.
İRİS: Zambak ailesinin doğa koşullarına uyum sağlamada bir numaralı çiçeği... Hem kuru hem de aşırı nemli ortamlarda yaşayabiliyor. Suyu zor zamanlar için köklerinde depolayabilen iris, nemli ortamlarda ise üst yapraklarıyla “terleme” özelliğine sahip. Tüm bu yetenekleriyle sağlıklı bir cildi andırıyor. Kök gövdesi nem dengeleyici etkisi, yapraklarındaki ekstreler ise hücre yaşlanmasını yavaşlatıcı etkisi nedeniyle cilt bakım kremlerinde kullanılıyor. Ayrıca peeling ürünlerinde de sıkça karşımıza çıkan bir çiçek iris...
En sık yapılan 5 maskara hatası
Maskara kullanmayı çok iyi bildiğinizi mi düşünüyorsunuz? Peki şimdi sıralayacağımız 5 hatadan uzak durduğunuzdan emin misiniz?
1-Kirpikler kaskatı olmasın:
Sade, doğal modellere inat iddialı kesim ve renkler öne çıkıyor. Bu yılın trendlerini saç tasarımcısı Şenol Zeytinoğlu’na sorduk.
Bu sezon kaşmir, karamel, çikolata ve roz gibi sıcak ve parlak tonlar sıkça karşımıza çıkacak, küllü renk tonlarını bulmak ise zorlaşacak. Platin hariç, doğal sarılar çok popüler. Geçen sezonun favorisi Hürrem rengine ise artık rastlanmıyor.
Saçı daha canlı, hareketli ve ışıltılı gösteren doğal baleyajlar yine çok moda... Fakat baleyajın saç tonundan bir ya da iki ton açık olmasına, yani renk tonunun çok farklı olmamasına dikkat etmek gerekiyor.
Alessandra Ambrosio’nun altın kahve saç üzerine sıcak karamel tonlarındaki baleyajı ile Jessica Biel’in sıcak çikolata saçlarının uçlarına uygulanan kaşmir tonlarındaki yansıma, sezonun favorileri...
Sarı saçlarda da dip tonları olarak daha çok dore ve kaşmir tonları uygulanıyor. Ancak hatırlatmakta fayda var; saç rengini değiştirmeden önce bu rengin saç kesimine, ten ve göz rengine uyum sağlaması gerektiğini göz önünde bulundurmak gerek...
Sezonun favorisi
Kakül ve bob kesim
2014 için uzun saçların yılı desek abartmış olmayız. Elbette bu saçlarda volüm ön planda; bunun için de dolgun katlar ve yüz çevresinde yumuşak geçişler uygulanıyor.
Maalesef yaz tatil-leri, dinlenmiş bir beden ve ruhun yanı sıra kuru bir cilt, küçük güneş hasarları ve saç kırıklarını da beraberinde getiriyor. Çünkü yaz tatili cildimiz ve saçlarımız için aynı zamanda stres demek. Sıcaklar, UV ışınları, tuzlu ve klorlu su, vücudumuzdaki nemi fazlasıyla azaltıyor. Bunu da bize cildimizde oluşan ince çizgiler ve saç uçlarındaki kırıklar gösteriyor. Peki, yaz tatilinin bize bu kadar pahalıya patlamasını önlemek mümkün mü? Tabii ki, ama zamanında alınan önlemler ve doğru bakım kurallarıyla...
5 adımda cilt yenileme programı
1- Temizleme: Havalar soğumaya yüz tutunca, daha yumuşak içerikli ürünlere yönelmek gerekiyor. Sert temizleme jelleri, cildin yağ üretimini artırıyor ve cildin istemediğiniz bir şekilde parlamasına neden oluyor.
2- Peeling: Sahip olduğunuz nemsiz bronz cildinizin altında gerçekten de sağlıkla ışıldayan bir cilt sizi bekliyor. Tek yapmanız gereken onu göz önüne çıkarmak. Hafif peeling uygulamalarıyla, yeniden sağlıkla parlayan bir cilde sahip olabilirsiniz.
3- Yenileme: Aydınlatıcı serumlar, pigment lekelerini ve istenmeyen çilleri yok ediyor. İki hafta boyunca her akşam düzenli olarak serum kullanarak güneşin vermiş olduğu zararları ortadan kaldırabilirsiniz. Birkaç hafta sonra lekeler yeniden görünür olduğunda maalesef sadece meyve asitli peeling ya da lazer uygulamaları yardımcı olacaktır.
4- Bakım: Cildiniz özellikle şimdi ekstra neme gereksinim duyuyor. Cilt yeterince nemlendiğinde, yenilenme süreci normale dönüyor. Bunun için aloe vera, A ve E vitaminli içerikler ideal... Maskeler ve ampül kürleri ise cilde yaz boyunca kaybettiği elastikiyeti ve tazeliği yeniden kazandırıyor.
5- Koruma: Yaz mevsiminin bitmesi, cildi UV ışınlarından korumayı bırakmak anlamına gelmiyor. Dışarı çıkarken en az SPF 15-30 korumalı güneş ürünlerini kullanmaya devam etmelisiniz.
5 adımda saç yenileme programı
Peki, güzellikteki en büyük yasak hangisi sizce? Yanıtı öğrenmek için aşağıdaki 10 kurala göz atın...
1- Maskaranı paylaşma Makyaj çantanızdaki bu en önemli kozmetik ürünü arkadaşlarınızla paylaşıyorsanız, gözünüzde oluşabilecek enfeksiyonlara da davetiye çıkarıyorsunuz demektir. Çünkü bakteriler fırçayla taşınabiliyor. Cilt dokusu enfeksiyonu da ortak maskara kullanımıyla bulaşıyor.
2- Makyajını temizlemeden yatma
Bu kötü alışkanlık ince kırışıklık oluşumunu hızlandırdığı gibi ciltte siyah nokta oluşumuna ve hatta iritasyona da yol açıyor. Ölü deri hücreleri, ter, kir ve makyaj artıkları, cilt yüzeyinde bir izolasyon tabakası oluşmasını sağlıyor. Bu tabaka da gözenekleri tıkayarak cildin zaman içinde nefes almasını önlüyor ve matlaşmasına neden oluyor. Maskarayı çıkarmadan uyumak, kirpiklerin kırılmasına zemin hazırlıyor. Uzmanlar, gözdeki far kalıntılarının da gözün içine kaçarak bağ dokusuna zarar verebileceğini vurguluyor.
3- Ellerini yüzünden çek
Biliyor musunuz, farkında olmadan her dört dakikada bir yüzümüzü elliyoruz. Ellerdeki bakteriler de doğal olarak o bölgelere (özellikle gözeneklerin açık olduğu bölgelere) yerleşiyor. Sonuçta ciltte siyah noktalar ve sivilce sorunu baş gösterebiliyor.
4- Yeterince su iç
Vücut için pek çok olumlu etkisi bulunan yüzme sporunda tek dikkat edilmesi gereken nokta, suya girerken güneşin zararlı ışınlarından sakınmak. Bu yüzden mutlaka yüksek koruma faktörlü güneş ürünleri kullanmak gerekiyor.
1- Tuzlu su cildi pürüzsüzleştiriyor
Tuzlu suda cilt yumuşuyor ve pürüzsüzleşiyor. Dokulardaki fazla sıvı cildin derin katmanlarından yukarıya doğru çekilerek atılıyor. Alerjik cilt tipine sahip olanlar için de tuzlu su ideal. Cilt yüzeyinde, tahrişlere neden olabilecek zararlı dış etkenler suyla yıkanıp temizleniyor ve küçük yara izleri mucizevi bir şekilde suyla iyileşiyor.
2- Yüzmek mutlu ediyorDoğruluğu bilim adamları tarafından kanıtlandı; yüzerek mutlu olmak mümkün... Suda yapılan her türlü spor, stresi yok eden endorfin, serotonin üretimini harekete geçiriyor.
3- Eklem sorunlarına iyi geliyor
Suyun etkisi insan üzerinde sadece psikolojik olarak değil fiziksel olarak da oldukça güçlü. Suyun kaldırma gücü eklem ya da kilo problemi olanların bile yüzmesine olanak tanıyor. Üstelik her iki grupta da yaralanma riski oldukça düşük.
4- Dalga en iyi masaj