Son 15-20 yıldır şiddet filmleri furyasının etkisi altındayız.
Bu tür filmlerin çocuklar üzerindeki etkileri bilimsel olarak yeni yeni saptanmaya başladı. Ama şu bir gerçek ki, şimdiye dek şiddetin hiç bu kadar onaylandığı, bu kadar doğal kabul edildiği bir dönem olmamıştı.
Son üç ayda meydana gelen olayları alt alta koyduğumda bir anne olarak hem irkiliyorum hem de gelecek ile ilgili kaygılarım had safhaya ulaşıyor. Arkadaşlarını öldürmekten çekinmeyen öğrenciler, anne babasını katliam gibi bir cinayetle yok eden gençler var. Bu vahşetin bir gün bizlerden birine yakın olmasından korkuyorum. Bu çocukların bu hale nasıl geldiğini merak ediyorum. Bundan sonrası için neler yapılabileceğini sorguluyorum. Aslında ben bu işin içinden çıkamıyorum.
Bütün dünyada çocuk ve gençlerin şiddete olan eğilimlerinde artış var. Zaten son 15-20 yıldır şiddet filmleri furyasının etkisi altında değil miyiz? Bu tür filmlerin çocuklar üzerindeki etkileri bilimsel olarak yeni yeni saptanmaya başladı. Ama şu bir gerçek ki, şimdiye dek şiddetin hiç bu kadar onaylandığı, bu kadar doğal kabul edildiği bir dönem olmamıştı.
Çocuklar şiddet sınırına bu kadar yakınlar mı? Şiddeti yalnızca televizyondan mı görüp, öğreniyorlar? Bizlerin yaşananlarda payımız ne kadar? Aslında bu soruların yanıtlarını aşağıda okuyacaklarınızı alt alta koyduğunuzda kendiniz verebileceksiniz.
Profesör Nevzat Tarhan, çocukların şiddete eğilimlerini bir deneyle açıklıyor;
Dört çocuk bir masaya toplanıyor. Çocuklara beşer tane çikolata dağıtılıyor. Herkese eşit dağıtıldığında, çocuklar çikolataları yiyorlar, eğleniyorlar. Aralarında hiçbir sorun çıkmıyor. Ama bir çocuğa üç, diğerine beş, başka birine de dört çikolata dağıtıldığında çocuklar arasında kavga başlıyor. Bu çocuklar henüz adalet duygusu, ayrımcılık kavramı gelişmemiş çocuklar. İşte ayrımcılığa karşı tepki, biyolojik olarak böylece ortaya çıkmış oluyor. Ayrımcılık yapıldığını hisseden çocuk isyan ediyor.
Empati geliştirilmeli
New York Üniversitesi Adli Psikiyatri Birimi, ’Ahlaka Aykırılık Ölçeği’ geliştiriyor. Bu ölçeğin amacı, psikiyatride suça eğilimi tanımlamak. Birim, şiddet eğiliminin biyolojik ve psikolojik boyutları olduğunu vurgulayarak şu sonuca varıyor: İnsan beyninin bir yanı rasyonel olayları, bir tarafı da duygusal alanları yönetiyor. Duygular üzerindeki hakim olan şey ise özdenetim becerisi. Empati, duygusal özdenetim yeteneğinin bir sonucu. Beynin duygusal tarafındaki sorun, çocuğun ahlaki erdemlerinin gelişmemesine yol açıyor. Empati yeteneğinin gelişmemesi, kişiyi ’ben merkezci’ yapabiliyor. Bunun ileri safhalarında kendi çıkarı için başkasına acı çektirmek, şiddetten zevk almak gibi sorunlar ortaya çıkabiliyor. Bu nedenle çocukluk dönemlerinden itibaren değer eğitimi verilmeli. Çocuklara empati yeteneği kazandırılmalı. Suçluluk ve pişmanlık duyguları öğretilmeli.
Özel tekniklerle yapılan beyin görüntüleme yöntemi çalışmalarında, bazı çocukların suçluluk ve pişmanlıkla ilgili beyin alanlarının gelişmediği tespit edilmiş. Aile içi eğitimin önemi bu noktada ortaya çıkıyor.
Amerika’da başka bir çalışma yapılıyor. Okulda şiddet uygulayan çocuğa videodan işkenceye uğrayarak acı çeken bir insanın görüntüsü gösteriliyor. Bu şekilde kurbanın çektiği acıyı fark etmesi öğretiliyor. Şiddete başvuran çocuklara "Sen o acı çeken insanın yerinde olsan, ne hissederdin" sorusunu yöneltiyorlar.
Davranışlar önemli
Bilim adamları çocukların şiddete eğiliminin altında, biraz da Hollywood kültürünün yattığı görüşünde. İleri derecede ben merkezcilik, kendini tatmin için eğlence ve sekse düşkünlük, yalnızlık olarak kendini gösteren Hollywood kültürünün, özellikle 90 sonrası kuşakları etkilediği düşünülüyor. 90 sonrası doğan çocuklar, para, cinsellik ve uyuşturucu ile erken tanışıyor. Ergenliği erken bitiriyor ama olgunlaşamıyorlar.
Aslında anne-babaların davranışları da çocukların şiddete eğilimlerini artıyor. Anne-babasını sevgilisine öldürten 16 yaşındaki genç kızın ne dediğini hatırlayın: "Beni hiç sevmediler, hep aşağıladılar."
Anne-baba çocuğun psikolojik gereksinimlerini yerine getiremez, çocukta nefret, öfke duygularını uyandırırlarsa çocuk şiddete yönelebiliyor. Evde anne-baba birbirine şiddet uyguluyorsa, bu da çocuğa şiddeti öğretiyor. Ekrandaki "Kurtlar Vadisi" kadar, evdeki ’vadi’nin de şiddeti körüklediğini unutmayalım.
Saldırganlıklarını nasıl önleriz
Her şeyden önce anne-baba çocuğa saldırganlık modeli olmamalı. Çünkü dayak herkes için olumsuz duygular yaratır.
Aşırı saldırgan davranışlara tolerans gösterilmemeli.
Saldırgan davranışlar ödüllendirilmemeli ve onun bu davranışının istenmeyen bir davranış olduğu hemen gösterilmelidir.
Olumsuz davranışı görmezden gelinmemeli. Kavga etmeden ve bağırmadan oynadığında sözel olarak ödüllendirilmeli.
Çocuk saldırgan modellerle karşı karşıya getirilmemeli. Televizyonda şiddet içeren programları seyretmesi engellenmeli.
Eğer seyretmesine engel olunamıyorsa, anne-baba çocukla birlikte seyrederek şiddetin sonuçları tartışılabilir. Ayrıca şiddet filmlerinin gerçek yaşamın modeli değil, kurmaca olduğu çocuğa anlatılabilir.
Saldırgan çocukların özellikle baba ile daha çok birlikte olması sağlanmalı.
Ne görürse onu uyguluyor
Aile içi davranışların şekli, çocukların şiddete yatkınlıklarında büyük rol oynuyor. Eğer ailede şiddet varsa, çocuklar büyüklerini taklit ederek, şiddet uygulamaktan çekinmiyorlar.