Paylaş
Geçtiğimiz günlerde gazetelerin ekonomi sayfalarında Sabancı Holding Yönetim Kurulu Başkanı Güler Sabancı’nın duygusal zeka konusunda görüşü yer aldı. Sabancı, Avusturya’nın en çok satan gazetelerinden Kurier’e verdiği röportajda, kadınların iş hayatındaki başarısının sırrını ‘yüksek duygusal zekâ (EQ)’ ile açıkladı.
Dünyanın en güçlü kadınları arasında yer alan Sabancı, “Erkek egemen olan iş dünyasında nasıl başarılı oldunuz” sorusuna şu yanıtı vermişti: “Ben yemek yenirken iş konuşulan bir ailede büyüdüm. Üniversite eğitimimin ardından üretim ve organizasyonda görevler aldım. Ancak önemli olan, yapılan işin en iyisinin yapılması ve başarıya odaklanılması. İş dünyasında kadınların veya erkeklerin birbirlerinden daha iyi ya da kötü olmaları söz konusu değil. Ama bir farktan söz edilebilir. Ben kadınların duygusal zekalarının yüksek olmasının onlara bir avantaj yarattığını düşünüyorum.”
Duygusal zekanın kadın veya erkekte hangi düzeyde olduğu tartışılabilir ama kadınların duygusal zekalarını daha iyi kullandıkları doğru bir saptama diye düşünüyorum. Ancak yüksek potansiyelin söz konusu olduğu her işte olduğu gibi duygusal zekanın nasıl kullanıldığı çok önemli. Potansiyel doğru kullanılmadığında yıkıcı, tahrip edici olabiliyor. Yapılan bir araştırmada üniversite sınavı sonuçlarında kız öğrencilerin genelinin daha başarılı olduğu belirlenirken, dereceye girenlerin çoğunluğunun erkek öğrenciler olduğu görülmüş. İşin içine disiplin, uzun süreli odaklanma girince işin rengi değişiyor anlaşılan.
Aile geliştirir
Duygusal zeka yani ‘EQ’ (Emotional Quotient) kavramı, insan ilişkilerinden, iş ve aile yaşantısına kadar hayatın her alanında başarının kapılarını açma özelliğiyle konuşuluyor. Bir grup bilim adamına göre EQ, IQ’dan çok daha önemli. Bu tezi günümüzde pek çok işveren ve şirket de destekliyor. Öyle ki, artık şirketler personel alımında duygusal zeka testleri uyguluyor, gazete ilanlarıyla IQ’su değil de EQ’su yüksek olanları arıyor. Bazı okullar, çocukların duygusal zekalarını ortaya koyan testler uyguluyor.
Çocukluktan itibaren yetişme tarzı ve ortama göre şekillenen duygusal zeka, kişinin duygusal ve sosyal yönde iletişim becerisi, kendi duygularını tanıması, sorunlarla başa çıkmayı öğrenmesi, karşı tarafın duygularını anlayabilmesi (empati), problem çözme yeteneğine, yardımseverlik gibi iyi meziyetlere sahip olması, doğru ve sağlıklı ilişkileri kurabilmesini kapsıyor.
IQ ve EQ birbirlerine karşıt olmayan ama etkileyen, birbirlerini tamamlayan iki kavram. IQ doğuştan gelir. EQ ise gelişebilen bir yetenektir. Duygusal zekâ, çocukların büyüklerle iletişim kurduğu, yani konuşmaya, duygu ve davranışlarını paylaşmaya başladığı andan itibaren gelişmeye başlar. Oluşması için anne babaların çocuklarla doğru iletişim kurmaları çok önemli.
Uzmanların her zaman ‘az ama kaliteli zaman’ dedikleri süre içinde çocuklarla oyun oynamak, onların dünyalarına girmek çok önemli. Çünkü çocuklar oyunda kendilerini yaşıyor, ifade ediyor. Çocuklarla oyun oynayarak doğru iletişimi kurabilmek mümkün.
Çocuk, arkadaşlarıyla nasıl konuşacağını, nasıl oynayacağını, problemi nasıl çözeceğini bu şekilde öğreniyor. Anne baba ona nasıl davranıyorsa, o da arkadaşlarına o şekilde davranıyor. Ev içinde şiddet öğrenen çocuklar sorunlarını şiddetle çözüyor. Anne isteklerini bağırarak iletiyorsa, o da arkadaşlarına bunu yapıyor.
Anne babanın ilgisizliği, çevre şartlarının uygun olmayışı, çocuğun geçirdiği bazı hastalıklar, iyi eğitim alamaması, eleştirme, yargılama ve şiddetin çok olduğu ortamda çocuğun duygusal zekası gelişmeyebiliyor.
Bu durumda hayata başarılı çocuklar kazandırmanın yolu, ailenin tutumuna bağlı oluyor. Ayrıca zeka potansiyelinin büyüklüğü o kadar önemli değil, nasıl kullanıldığını da iyi bilmek gerekiyor. Güler Sabancı’nın dediğine göre kadınlar bu konuda daha başarılı demek ki...
Paylaş