Bayramın ikinci günü Atatürk’ü anma törenlerinin tekdüzeliğinden şikayet edenlere, iyi bir haberim var.
9 Kasım Çarşamba akşamı bir ilke imza atılıyor. Milli Saraylar Dairesi ile Bilfen Okulları, o gün Dolmabahçe Sarayı’nda çok özel bir gece tertip ediyor.
Gece yarısını çoktan geçmişti. Acil servis, sıradanlaşan koşuşturmalara sahne olurken, kızım ateşler içinde yanıyordu. Yüksek ateşe dayanamayan dudakları patlamış, tombiş yanakları pembeden mora dönmüştü. Arada bir vücuduna uyguladığımız soğuk kompreslerle ateşini düşürmeye çalışsak da ateşinin inmeye hiç niyeti yoktu.
‘Çocukların ne yapacağı belli olmaz’ kuralı, hasta da olsa Nehir içinde geçerliydi. Kucağımda ateş gibi yanan çıplak bir çocuk, acil servisi bir baştan bir başa kaç kez kat ettiğimi hatırlamıyorum bile. O günlerden miras kalan bir fıtığım var.
Ateş zaman zaman 40’a dayandığı için eve de gidemiyorduk. İki üç saat sonra sıkıldık. Oyun oynama şansımız olmadığı için Nehir kendini eğlendirmeyi seçti. Anaokuluna başladığı o yıl ‘Saat dokuzu beş geçe, Atam Dolmabahçe’de, gözlerini kapadı, bütün dünya ağladı’ şiirini ezberlemişti.
Her ilkokul çocuğunun bildiği o tanıdık şiiri yüksek sesle okumaya başlayan kızım, şiirin son bölümündeki ‘Doktor doktor kalksana, lambaları yaksana’ sözlerini şiirden çok şarkı gibi söyleyince acil servisteki tüm görevlilerin yüzünde bir gülümseme oluştu. Tabii ki Nehir bu fırsatı kaçırmadı. Tüm engellemelerime, ağzını kapatmaya çalışmama rağmen, bir taraftan kıkırdadı, diğer yandan yükselen bir tonda aynı şiiri en az 10 kez okudu. Bence, o gece acildeki görevliler, gülümsediklerine ve ilgi gösterdiklerine bin pişman oldular.
Özel bir akşam
Aradan dört yıla yakın bir süre geçti. O geceyi hep gülümseyerek hatırlıyorum. Belki de el kadar çocuğun Atatürk şiirini bu kadar içten okuması hoşlarına gittiği için hiç uyarı almadık. Kızımın tam bir Cumhuriyet çocuğu olarak büyümesini isterim. O yüzden bu konulara karşı özel bir hassasiyetin var.
10 Kasım Atatürk’ü anma gününün hep aynı görüntülere sahne olmasından şikayet edenlere güzel bir haber veriyorum. Milli Saraylar Dairesi ile Bilfen Okulları, 9 Kasım Çarşamba akşamı Dolmabahçe Sarayı’nda çok özel bir program gerçekleştirecek.
O akşam Dolmabahçe Sarayı’na davet edilecek 250 kişinin çok şanslı olduğuna inanıyorum. O gecenin her anında Cumhuriyet günlerine dönülecek, Atatürk’ün son dönemlerine gidilecek. Milli Saraylar Dairesi, çok özenli bir program hazırlamış.
Bilfen Okulu öğrencilerinden oluşan koro, Atatürk’ün sevdiği şarkılarda ünlü sanatçı Emel Sayın’a eşlik edecek. Emel Sayın’ın söyleyeceği ‘Yemen Türküsü’nden sonra Sarı Zeybek eşliğinde öğrenciler zeybek oynayacak.
Atatürk’ün beğenilerine uygun hazırlanmış aperatifler, öğrenci orkestrasının çaldığı klasik müzik eşliğinde ikram edilecek. Aperatif olarak, peynirli kuğu, kaşar peynirli ve jambonlu kanepe, taramalı kanepe, zeytin ezmeli kanepe, leblebili boza verilecek.
Atatürk’ün son 6 ayının konu edildiği dia gösterisinden sonra sevdiği yemekler ve sofrasına dair hatıraların yer aldığı barkovizyon sunumu yapılacak.
Emek verdiler
Ata’nın sofrası ünlüdür. Ama yapılan araştırmalara göre boğazına düşkün değildi ve sade bir yemek zevkine sahipti.
Böyle bir tercihte bir halk çocuğu olarak dünyaya gelmesi ve o şartlarda büyümesinin, yaşamının büyük bir bölümünü de ‘karavana’ yemeklere talim etmek durumunda kalan bir asker olarak geçirmesinin payı büyük olmalı. Dolmabahçe’de kaldığı süre içinde konukları olmadığı zamanlarda mütevazı sofra geleneğini sürdürdüğü biliniyor. Bir anlamda politikanın ve aktüalitenin ziyafet sofrası olarak tanımlanan Ata’nın sofrası, 9 Kasım akşamı Dolmabahçe Sarayı’nın bahçesine kurulacak dev çadırda, konuklarının beğenisine sunulacak.
Mönüde ne var diye sorarsanız, ne yok ki... Kuru fasulye, bulgur pilavı, labadalı pilav, karnıyarık, pirzola, enginar, fava, irmik helvası, kavun, portakal, ayran ve limonata... Bilfen öğrencileri ayrı bir masada, cooking derslerinde yaptıkları pratik sayesinde isteyen konuklara sucuklu yumurta, kaşar peynirli omlet hazırlayacak.
Milli Saraylar Dairesi’nin bu organizasyonda payı büyük. Anma törenlerinin tekdüze geçtiğinden şikayetçi olanlar, Milli Saraylar Dairesi’nin gerçekleştirdiği bu geceyi bir yere not etsinler. Bence, Atatürk yaşasaydı, bu çocuklarla gurur duyardı.
Zeka oyunları
Kök Yayıncılık, Ferit Avcı imzasıyla ‘Zeka Oyunları’ adlı iki kitap yayınladı. Bu iki kitap bir beyin jimnastiği kitabı da sayılır. Bulmacalar ve bilmeceler arasında beyinleriniz hoplayıp zıplayacak. Ferit Avcı bu kitabı hazırlarken, sekiz-on üç yaşları arasındaki tüm çocukların şıp diye çözebilecekleri kadar kolay bulmacalar olmasına çalışmış. Tatillerde zamanınızı değerlendirmek için, okul zamanı da derslere ara verip beyinlerinizi hoplatıp dinlendirmek üzere bu kitaba başvurabilirsiniz. Kitabın fiyatı
8 YTL.
Kendi başına düşünen çocuklar
Başkalarını anlayan, özgüveni yüksek, kendi başına düşünen, ahlaklı çocuklar yetiştirmeyi amaçlarız.
Hiç kimse çocuğunun hep dışarıdan yönlendirilen birisi haline gelmesini istemez. Çünkü dış etkiler ve başkaları tarafından yönlendirilen çocukları genellikle mutsuz ve başarısız bir yaşam bekler. Optimis’ten çıkan ‘Kendi Başına Düşünen Çocuklar’ kitabı, çocuk eğitimine ışık tutuyor.
Beş çocuk annesi olan yazar Dr. Elise Medhus hem bilimin hem de kendi deneylerinin ışığında hazırladığı kitapta, 100 önemli problem ve çözümleri de yer alıyor.
UNUTMAYIN
Bu kez çocuklar seçecek
Almanya, Birleşik Krallık, Çek Cumhuriyeti, Macaristan ve Polonya dahil olmak üzere, Avrupa’nın pek çok ülkesinde düzenlenen, çocukların büyük ilgisini çeken Jetix Çocuk Ödülleri projesi, Türkiye’de ilk defa Jetix ve Pınar Kido işbirliği ile gerçekleşiyor. Jetix ve Pınar Kido’nun çocukları daha iyi anlamak ve çocukların tercihleri hakkında daha fazla bilgi edinmek amacıyla düzenledikleri oylama, ülke çapında yapılacak. Çocuklar en sevdikleri ünlüleri belirlemek için oy verecek. Çocuklar www.jetix.com.tr sitesini ziyaret ederek müzik, spor, film, TV ile ilgili toplam dokuz kategoride oy verecek. Kazananların ödülleri Jetix Kido Çocuk Ödülleri , 4 Aralık 2005 günü Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı’nda verilecek.
Ağaçlar arasında huzur evi
Ağaçlarla çevrili bahçesi, kapalı yüzme havuzu ve konforlu odalarıyla çok özel bir huzurevi hizmete girdi. Bakım Ünitesi ve Huzurevi olmak üzere iki bölümden oluşan Doğa Huzur ve Bakımevi, günlük yaşamlarını bağımsız sürdüremeyen Alzheimer hastalarını, felç gibi hastalıklara bağlı olarak geçici veya sürekli yatağa bağımlı yaşayan kişileri, 55 yaşın üzerindeki sağlıklı ve yaşlı bireyleri kabul edecek.
Sağlık hizmetini en yüksek hijyen koşullarıyla sunmak üzere oluşturulan bakım ünitesi, yatağa bağımlı olarak yaşamını sürdüren hastaların hemşire ve hasta bakıcılar tarafından 24 saat gözetiminin ve bakımının yapıldığı bir bölüm olarak tasarlandı. Doktor, psikolog, hemşire ve hasta bakıcıların görev yaptığı Doğa Huzur ve Bakımevi’nde hasta ve yaşlı bireylerin sağlık kontrolleri nöroloji ve dahiliye hekimleri tarafından gerçekleştirilecek.