Aman dikkat! Çocukluk döneminde aileleri tarafından dışlanan, duygusal açıdan ihmal edilen, cinsel istismara maruz kalan çocukların aileleri de travmatik çocukluk geçmişine sahipler.
Yani bu durum bulaşıcı hastalık gibi sirayet ediyor.
Çok çocuklu bir ailenin üyesiydi. Ailesiyle ilişkilerinde zaman zaman anlayamadığı şeyler oluyordu. Anne ve babasının kendisini diğer kardeşlerinden daha az sevdiği konusunda şüpheleri vardı. Ağzıyla kuş tutsa takdir edilmiyordu. En küçük bir hatasında her türlü aşağılanmaya maruz kalıyordu. Onun saçları kardeşlerininki gibi okşanmamış, sırtı sıvazlanmamıştı. Gelecekle ilgili planlar yaptığında kendi kendine şu sözleri tekrarlıyordu; "Benim çocuklarım olduğunda onlar arasında ayrım yapmayacağım, hepsini çok seveceğim."
Ama çocukları olduğunda anne babasının yaptığını kendi çocuğuna yaptı. Ezilen tarafını çocuklarından birini kurban seçerek okşamaya, yarasını iyileştirmeye çalıştı.
Bu hikaye çoğumuza yabancı değil. Neden ailenin en az sevilen üyesi olduğunuzun yanıtını hálá bulamadıysanız, içinizde çocukluğunuza ait ezik bir tarafı hálá muhafaza ediyorsanız ’çocukluk çağı travması’ yaşamış olma ihtimaliniz yüksek. Çocukluk döneminize ait bu duygular bugünkü yaşantınızı etkilememişse, yüzde 5’lik şanslı grubun içindesiniz. Ama ya diğer yüzde 95’lik oranın içindeyseniz...
Kurban seçiliyor
Yaşamın ilk dönemlerinde (1-18 yaş) karşılaşılan travmalar, kişi üzerinde çok büyük olumsuz etkiler bırakıyor. Çocukluk çağı travmaları, Çapa Tıp Fakültesi Hastanesi Psikiyatri Kliniği’nden Uzman Psikolog Erdinç Öztürk’ün de doktora tezi oldu. Kliniğe gelen çoğul kişilik vakalarından 24 hastanın ailesini de inceleyen Dr. Öztürk’ün en önemli teorisi, çocukluk çağı travması yaşayanların, aynı travmayı kendi çocuklarına yaşatmaları. Yani travma kuşaklar arası bir geçiş yaşıyor. 18 yaşına kadarki dönemde yaşanan duygusal, fiziksel, cinsel istismarlar travmaya neden oluyor. Kişi travmadan kendini korumak için çoğul kişilik geliştiriyor. 6-12 yaş dönemindeki çocuklar travmalardan daha çok etkileniyor. Dr. Öztürk, travmanın gelişim sürecini şöyle açıklıyor:
"Yeni doğan bebek ana ya da babasına bağlanır ve temel güven duygusunu bu ilişki içerisinde edinir. Anne veya baba istismara başvurduğunda, çocuk için buna tahammül etmek dışında bir seçenek yoktur. Çünkü bağlanma gereksinimi yaşamsaldır. Bağlanmanın sürdürüldüğü bir durumda istismara katlanmak ise ancak çoğul kişilikle mümkündür. Çocukluk çağı travması geçirenlerin çok azı bununla bir şekilde baş edebiliyor. Ama bu oran yüzde 5’i geçmiyor. Bütün yaşamı etkiliyor."
Bölünen yaşamlar
Kişinin yaşamı ’travmadan öncesi’, ’travmadan sonrası’ olarak iki döneme bölünüyor. Bazıları bu durumu kaldıramıyor ve ölümü tercih ediyor. İşte bu noktada çalışmayı gerçekleştiren Dr. Öztürk sosyal durum teorisi üzerinde durduğunu anlatıyor:
"Aileler kendilerini iyi hissetmek için aile bireylerinden birini kurban olarak seçiyor. Bu genellikle çocuk oluyor. Çok çocuklu ailelerde travmaya sadece bir çocuk hedef oluyor. Bu seçim şuna hizmet ediyor; aile, diğer çocuklarını korumak adına bütün patolojiyi bir çocuk üzerinde yaşatma yoluna gidiyor."
Peki, çocukluğunda travma yaşamış ebeveyn kendi çocuğuna bu travmayı neden yaşatıyor? Sorunun yanıtı şöyle:
"Ebeveyn zaten travmatize olan gruptan geliyor. Yani travmaya karşı nötrleşmiş, duyarlılığı azalmış oluyor. Bu tavırları, çocuklarını travmaya karşı korumalarını engelliyor. Travma yaşandığının farkına bile varamayabiliyorlar. Mesela anne, babanın çocuğuna cinsel tacizini görmezden geliyor. Gerçek o kadar rahatsız edici ki, anne bunu görmezden gelmeyi tercih ediyor. Büyük oranda anne de çocukluğunda duygusal ya da cinsel bir travmaya maruz kalmış oluyor."
Bu bilgilerin ışığında şu söylenebilir: İstismarı yapan ebeveyn ile istismara göz yuman ebeveyn arasında suç bakımından önemli fark yok. İkisi de eş derecede travmatik durum içeriyor. Çocukluk döneminde travma yaşayanlar, bunun yansımalarını yetişkinliklerinde açığa çıkarıyorlar.
Çok çocuklu bir ailenin üyesiydi. Ailesiyle ilişkilerinde zaman zaman anlayamadığı şeyler oluyordu. Anne ve babasının kendisini diğer kardeşlerinden daha az sevdiği konusunda şüpheleri vardı. Ağzıyla kuş tutsa takdir edilmiyordu. En küçük bir hatasında her türlü aşağılanmaya maruz kalıyordu. Onun saçları kardeşlerininki gibi okşanmamış, sırtı sıvazlanmamıştı. Gelecekle ilgili planlar yaptığında kendi kendine şu sözleri tekrarlıyordu; "Benim çocuklarım olduğunda onlar arasında ayrım yapmayacağım, hepsini çok seveceğim."
Ama çocukları olduğunda anne babasının yaptığını kendi çocuğuna yaptı. Ezilen tarafını çocuklarından birini kurban seçerek okşamaya, yarasını iyileştirmeye çalıştı.
Bu hikaye çoğumuza yabancı değil. Neden ailenin en az sevilen üyesi olduğunuzun yanıtını hálá bulamadıysanız, içinizde çocukluğunuza ait ezik bir tarafı hálá muhafaza ediyorsanız ’çocukluk çağı travması’ yaşamış olma ihtimaliniz yüksek. Çocukluk döneminize ait bu duygular bugünkü yaşantınızı etkilememişse, yüzde 5’lik şanslı grubun içindesiniz. Ama ya diğer yüzde 95’lik oranın içindeyseniz...
Kurban seçiliyor
Yaşamın ilk dönemlerinde (1-18 yaş) karşılaşılan travmalar, kişi üzerinde çok büyük olumsuz etkiler bırakıyor. Çocukluk çağı travmaları, Çapa Tıp Fakültesi Hastanesi Psikiyatri Kliniği’nden Uzman Psikolog Erdinç Öztürk’ün de doktora tezi oldu. Kliniğe gelen çoğul kişilik vakalarından 24 hastanın ailesini de inceleyen Dr. Öztürk’ün en önemli teorisi, çocukluk çağı travması yaşayanların, aynı travmayı kendi çocuklarına yaşatmaları. Yani travma kuşaklar arası bir geçiş yaşıyor. 18 yaşına kadarki dönemde yaşanan duygusal, fiziksel, cinsel istismarlar travmaya neden oluyor. Kişi travmadan kendini korumak için çoğul kişilik geliştiriyor. 6-12 yaş dönemindeki çocuklar travmalardan daha çok etkileniyor. Dr. Öztürk, travmanın gelişim sürecini şöyle açıklıyor:
"Yeni doğan bebek ana ya da babasına bağlanır ve temel güven duygusunu bu ilişki içerisinde edinir. Anne veya baba istismara başvurduğunda, çocuk için buna tahammül etmek dışında bir seçenek yoktur. Çünkü bağlanma gereksinimi yaşamsaldır. Bağlanmanın sürdürüldüğü bir durumda istismara katlanmak ise ancak çoğul kişilikle mümkündür. Çocukluk çağı travması geçirenlerin çok azı bununla bir şekilde baş edebiliyor. Ama bu oran yüzde 5’i geçmiyor. Bütün yaşamı etkiliyor."
Bölünen yaşamlar
Kişinin yaşamı ’travmadan öncesi’, ’travmadan sonrası’ olarak iki döneme bölünüyor. Bazıları bu durumu kaldıramıyor ve ölümü tercih ediyor. İşte bu noktada çalışmayı gerçekleştiren Dr. Öztürk sosyal durum teorisi üzerinde durduğunu anlatıyor:
"Aileler kendilerini iyi hissetmek için aile bireylerinden birini kurban olarak seçiyor. Bu genellikle çocuk oluyor. Çok çocuklu ailelerde travmaya sadece bir çocuk hedef oluyor. Bu seçim şuna hizmet ediyor; aile, diğer çocuklarını korumak adına bütün patolojiyi bir çocuk üzerinde yaşatma yoluna gidiyor."
Peki, çocukluğunda travma yaşamış ebeveyn kendi çocuğuna bu travmayı neden yaşatıyor? Sorunun yanıtı şöyle:
"Ebeveyn zaten travmatize olan gruptan geliyor. Yani travmaya karşı nötrleşmiş, duyarlılığı azalmış oluyor. Bu tavırları, çocuklarını travmaya karşı korumalarını engelliyor. Travma yaşandığının farkına bile varamayabiliyorlar. Mesela anne, babanın çocuğuna cinsel tacizini görmezden geliyor. Gerçek o kadar rahatsız edici ki, anne bunu görmezden gelmeyi tercih ediyor. Büyük oranda anne de çocukluğunda duygusal ya da cinsel bir travmaya maruz kalmış oluyor."
Bu bilgilerin ışığında şu söylenebilir: İstismarı yapan ebeveyn ile istismara göz yuman ebeveyn arasında suç bakımından önemli fark yok. İkisi de eş derecede travmatik durum içeriyor. Çocukluk döneminde travma yaşayanlar, bunun yansımalarını yetişkinliklerinde açığa çıkarıyorlar.
İstismarcı ebeveyn özellikleri
Narsistik eğilimler
Dürtü zayıflığı
Kontrol zayıflığı
Aşırı kaygı
Depresyon
Empati kuramama
Travma nasıl anlaşılır?
Okul başarısında düşme
Uyum problemleri
Madde kullanmaya başlaması
Öfke patlamaları
İntihar girişimleri
Kaygı bozuklukları
Kendine zarar verme
Cinsel kimlikte belirsizlik
Bir kurban
Çok çocuklu ailelerde genellikle bir çocuk kurban seçiliyor. Nedeni bilinmez ama sadece o çocuk eziliyor, istismar ediliyor ve sevgiden yoksun büyütülüyor.