Çocuklar arasında rekabetin koşulları değiştikçe, aralarındaki iletişimin şekli de değişiyor. Ve kimi bu oyunu daha sert oynayarak arkadaşlık ilişkilerine zarar veriyor.
Pazar günü tam uyumaya hazırlanırken Nehir "Anne sana bir şey anlatacağım. Aslında üç gündür içimde tutuyorum ama daha fazla dayanamayacağım" dedi. İçimden "Erken uyumamak için bakalım daha ne numaraları var?" diye geçirirken kızım anlatmaya başladı.
Döndüncü sınıfa geçerken tüm üçüncü sınıflar birbiriyle karıldığı için eski arkadaşlarından sadece ikisiyle aynı sınıfa düştü. Okulda öğle yemeğinden sonra aynı sınıfa düştüğü arkadaşlarından biriyle bahçeye çıkmışlar. Meyvelerini yerken eski sınıfından bir çocukla ayaküstü sohbet etmişler. Birkaç dakika sonra başka sınıfa dağıtılan kız arkadaşlarından biri yanlarına gelip elini beline koyarak "Osman’ımı size kaptırmam. Bunu sakın aklınızdan geçirmeyin" diye uyarmış. Bizimkiler şaşkın şaşkın Osman’la sadece sohbet ettiklerini anlatmaya çalışmışlar ama inandıramamışlar.
Nehir, bu konuşmaların ardından sınıfa girdiklerini söylüyor. Öğle teneffüsü uzun sürüyor. Bahçede hızını alamayan kız arkadaşları sert bir hareketle sınıfın kapısını açıp "Bir daha sizi Osman’ımın yanında görürsem bu sınıfı başınıza yıkarım" diyor. Sınıftan çıkarken de "Siz şimdi gider annelerinize anlatırsınız, ispiyonlarsınız. Sakın ispiyonlamayın" diye çıkışıyor.
"Peki siz ne yaptınız kızım?" diye sordum, bizimkisi korkmuş. Gülsem mi, ağlasam mı bilemedim. Daha 10 yaşındayken hoşlandığı bir arkadaşını bu şekilde sahiplenen, üç yıl aynı sınıfı paylaştığı arkadaşlarını çocukça olsa da tehdit eden bir çocuk hakkında ne yorum yapabilirim ki?
Nehir’e bana bu olanları anlatmasının ispiyonculuk olmadığını, çocukların yaşadıklarını anneleriyle paylaşmasının çok doğal olduğunu söyledim. "İspiyonculuk, birinin sırlarını, davranışlarını, düşüncelerini gözleyip, başkalarına söyleyerek çıkar sağlamaktır, ama sen bunları çıkarın için anlatmadın. İçin rahat olsun kızım" dedim. Ama yine de içi rahat etmedi. Sonra sevdiği bir masalı okudum, mışıl mışıl uyudu.
Bu olanlara rekabet mi deniyor? Bazı aileler çocuklar arasında rekabetçi yaklaşımları yüreklendirmenin, gelişme konusunda yararlı olacağına, bu duygu olmadığı takdirde çocukların kesinlikle gayret göstermeyeceğine inanıyor. Belki de bu durum gözüktüğünden daha karmaşıktır.
Rekabetin koşulları
Yaptığım işin iyisini yapmayı isterim ama iş rekabete gelince çevremdekilerle değil kendimle rekabet etmeyi tercih ederim. Anlayacağınız kızımın önünde böyle hırslı, rekabetçi bir model yok. Yapmam gereken kızıma arada bir başarısızlığı hoşgörüyle karşılamasını öğretmektir. Çünkü hepimiz hatalarımızdan ders alırız. Başarıya seyrek ulaşmış çocukların bu deneyimi daha fazla yaşamaya gereksinimleri var. Yeterince başarılı oldukları duygusuna kapıldıktan sonra, başarısızlığa hoşgörü ile bakmayı kabul ediyorlar.
Belirli yaş dönemlerinde rekabet daha fazla öne çıkıyor. Sınıf içi başarının dışında giyilen ayakkabılar, giysiler, çantalar, kullanılan Mp3’lerin markası, rekabetin başka alanlara kaymasına neden oluyor. Bu alanlara kaymaması için kızımı sürekli uyarıyorum.