Biri zayıf belediyecilik anlayışının, diğeri bastırılamayan öfkenin kurbanı oldu.
Her ikisinin ölümüne neden olanlarla anne-babaları el sıkıştı. Bunlar madalyonun bir yüzü... Peki diğer yüzünde ne var?
slında bu konuda yazmak istemiyordum. Güzeller güzeli, zeytin gözlü Dilara’nın anne-babasının mahkeme salonundan çıkarken yaptıkları "helalleştik" açıklamasını duyunca şaşırmıştım. Kanalizasyon kanalında üç kilometre sürüklendikten sonra Ataköy yakınlarında bir dereden çıkarılan cansız bedenini öpüp-koklayan babanın sergilediği o içler acısı sahneyi unutmam mümkün değildi. Onlar yaşadıkları bu trajediyi unutabilmişler miydi?
Bilmiyorum, ama 5 yaşındaki kızlarının ölümüne neden olan yüklenici firmanın sahiplerini dört duvar arasından kendi elleriyle kurtarmışlardı. Gazetelerden okuduğumuz kadarıyla duruşmada şikayeti sorulan güzel gözlü Dilara’nın babası Muhterem Dumrul, şikayetinden vazgeçtiğini söyledi.
Hakim Zeynel Coşkun, babanın manevi tazminat aldığını hatırlattı. Rögar kapağını koymayı unutmuş bulunan MVM adlı müteahhitlik şirketinin ihmali nedeniyle kilometrelerce pislik içinde sürüklenen Dilara çok az yaşamıştı. 5 yıllık ömrüne biçilen paranın miktarı hakkında çeşitli söylentiler vardı. Kimine göre 600 bin, kimine göre 700 bin YTL bedel biçilmişti Dilara’nın yaşayamadığı ömrüne...
Henüz ihmali bulunanların serbest kalışını içime sindirememişken, henüz Dilara’nın anne-babasının aldığı karara tarafsız bakmayı becerememişken, bir baba daha oğlunun ölümüne neden olan kişiyle "helalleşip" şikayetinden vazgeçti.
"Hatırlarsınız" demiyorum, çünkü bunun gibi öyle çok olay oluyor ki bu memlekette... İki yıl önceydi. Ekim ayının 13’üydü. Kaya ailesi için uğursuz bir gündü. Dört yaşındaki Ahmet Kaya, annesi Naciye Kaya’yla birlikte bir taksiden iniyordu. Anne-oğulun bulunduğu yerin yakınına park edilen bir minibüste adaşı Ahmet Kökçe, Murat Kılıç’la tartışıyordu. Kökçe tartışmaya noktayı silahıyla koydu. Ahmet Kökçe’nin silahından çıkan kurşun, dünyanın kötülüklerinden korunmak için annesinin elinden sıkı sıkıya tutan minik Ahmet Kaya’nın kafasına isabet etmişti.
Anne-baba oğullarının acısını hiç unutmadı. Ta ki geçen haftaya kadar... Hayatı dört yaşında bir kurşunla sonlanan Ahmet Kaya’nın babası Nurullah Kaya, oğlunun katilini affettiğini, davadan vazgeçtiğini söyledi.
Kan parası alma konusunda oğlunun katiliyle bir anlaşma yapmıştı. Silahıyla bir çocuğun ölümüne neden olan Kökçe’nin ailesinin mağdur olmamasını istiyordu. Ama hakim, babaya rağmen sanığın tutukluluk halinin devamına karar verdi.
Madalyonun diğer yüzü
Bu çocuklardan biri zayıf belediyecilik anlayışının, diğeri bastırılamayan öfkenin kurbanı oldu. Her ikisinin ölümüne neden olanlarla anne-babaları el sıkıştı. Buraya kadar yazdıklarımın madalyonun bir yüzü... Peki diğer yüzünde ne var?
İki çocuğun ölümünde benzer olan yön nedir? Her ikisi de kasten kendilerine yönelik olmayan nedenlerle yaşamlarına veda ettiler. Dilara belediyecilik anlamında yapılan bir ihmalkarlık, Ahmet ise hedefini şaşıran bir kurşun sonucu öldü. Her iki ölümde de hakim karşısına çıkan sanıklar, kasten değil taksirli suçtan (kasten olmayan) yargılanıyor.
Kamuoyu her iki aileyi de kınadı. Onlara göre iki aile de çocuklarının ölümlerine fiyat biçmişlerdi. Kafam karışıktı. Çocuğunu kaybeden anne-baba, çocuğunun ölümüne neden olan biriyle hangi ruh haliyle el sıkışır?
Memory Center Nöropsikiyatri Merkezi’nden Profesör Nevzat Tarhan’ı aradım. Profesör Tarhan "Bir anne-baba için en büyük travma, çocuğun kaybıdır. Stres büyüklüğü 100 üzerinden 100’dür. Ruhsal yapıları yaralanır, örselenir. Olması gereken, anne-babanın çocuklarını toprağa verdikten sonra beyinlerinde de gömmeleri gerektiğidir. Anne-baba sürekli olarak ölen çocuğunu düşünürse, ruh sağlıkları bozulur. Travmanın çözülmesi için olabilecek en iyi şey, sebep-sonuç ilişkisi kurarak olaya olumlu bakmaktır. Böylece çocuğunun kaybını çözülmüş yas haline getirmiş olur" dedi.
Nevzat Hoca’ya göre her iki ailenin aldığı kan parası, çocuklarının ölümlerinin bedeli olarak algılanmamalı. Pişmanlığın mali bedeli, diyeti olarak görülmeli. Yarayı kapatmak, kaybetme travmasını gidermek için bir orta yol diye benimsenmeli. Nevzat Tarhan "Böyle bir karar vermek aile için de zordur. Özellikle toplum önünde nasıl algılanacaklarını düşünürler. Sonuçta affetmeseler, öfkeleri birikse daha mı iyi? Kan davaları işte böyle başlıyor. Kan parası pişmanlığı ifade eden bir durumdur. Aileleri de anlamak gerekir" yorumunu yaptı.
Siz onların yerinde olsanız ne yapardınız? Çocuğunuzun ölümü nedeniyle kendinizi hayata mı kapatırdınız yoksa hayata yeniden sarılıp çocuğunuzun katilini mi affederdiniz?