Paylaş
ZAFER.
Lafı evirmeye çevirmeye gerek yok. İsrail’in Türkiye’den özür dilemesi ve üç şartını yerine getireceğini vaat etmesi bir diplomatik zaferdir. Şimdi önemli olan bu taahhütlerin nasıl yerine getirileceği ve Ortadoğu’daki dengeleri nasıl etkileyeceğidir.
31 Mayıs 2010’da İsrail askerleri, Gazze’ye insani yardım götürmek üzere yola çıkan Mavi Marmara gemisinde katliam yaptığında gördüklerime, duyduklarıma inanamamıştım. İsrail’i görmüş, bilen, tanıyan bir insandım. Yüzyıllar önce Osmanlı’nın Engizisyon’dan kaçan Yahudilere sahip çıkmasını hâlâ ne kadar önemsediklerine bizzat şahit olduktan sonra Türklere bu yaptıklarına inanamamıştım.
*
ÖZÜR.
Türkiye, özür ve tazminat talebinde sonuna kadar haklıydı. İsrail’in uyguladığı Gazze ablukası ise Filistinli sıradan halkın hayatını zorlaştırırken, Mısır’dan Gazze’ye açılan kaçakçılık hatları yeni bir rant ve zengin kesim yaratmıştı. İsrail’in inadı, Gazze’deki yoksul kesimdeki husumeti artırmaktan başka bir işe yaramıyordu.
İsrail bu gerçeği geç de olsa gördü. Nitekim kasım ayındaki Gazze operasyonunun ardından bu abluka hafiflemeye, insani ve inşaat malzemelerinin geçişinde kolaylaşma yaşanmaya başladı.
*
GÜVEN.
Tüm bu süreç içinde liderler arasında peş peşe yaşanan krizler, iki ülke toplumunda da güvensizliğe, karşılıklı kuşku ve öfkeye neden oldu. Türkiye’ye gelen İsrailli turist sayısı azaldı. Türkiye meydanlarında düzenlenen gösterilerde Filistin ile dayanışma çağrısı yapılırken İsrail’e lanetler okundu.
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun Başbakan Tayyip Erdoğan’dan özür dilemesi, hiç şüphe yok ki, iki ülke ilişkilerinde yeni bir sayfanın açılmasını sağlayacaktır.
Ama bu özrün arkasından ilişkilerin bir anda kriz öncesine dönmesini beklemek hayalci bir yaklaşım olur.
Yeni dönemde Türk kamuoyu, İsrail’in sözlerine ne kadar sadık kaldığına, Gazze ve Filistin’deki olası açılımlarına bakacaktır, İsrail halkı ise Türkiye liderliğinden gelen eleştirel tonun değişip değişmediğini izleyecektir.
*
ZAMANLAMA.
ABD Başkanı Barack Obama, Netanyahu’nun Erdoğan’ı telefonla aramasının ardından yaptığı açıklamada bu görüşme için “doğru zamanlama” tabirini kullandı.
Bu doğru zamanlamayı da Suriye ve İran gibi konjonktürel durumlarla açıklamak mümkün. Obama, İsrail ziyareti öncesinde Arutz 2 televizyonuna yaptığı açıklamada, “İran’ın bir nükleer silah geliştirmesinin bir yıl kadar süreceğini düşünüyoruz. Elbette o noktaya çok yaklaşmasına izin vermeyiz” dedi ve bunun bir “kırmızı çizgi” olduğunu vurguladı. ABD Yönetimi daha önce de Suriye’de Esad Yönetimi’nin “kimyasal silah kullanmasının” bir kırmızı çizgi olduğunu açıklamıştı.
İsrail ile Türkiye’nin barışmasının ardından bu üç ülkenin Ortadoğu’daki bu kırmızıların ihlal edilmemesi için ortak çalışması muhtemeldir. Nitekim Netanyahu da özür gerekçelerinden biri olarak Suriye’deki durumu gösterdi.
*
ÖTE YANDAN.
Her ne kadar Filistin meselesi, Arap baharı, Suriye krizi ve İran pazarlıklarının gölgesinde kalsa da, bölgenin en önemli sorunlarından biri olmaya devam ediyor.
İsrail, teknoloji harikası diye sunduğu Demir Kubbe füze savunma sistemlerinin altına girse de bölgesel gerçeklikler varlığını sürdürmeye devam ediyor.
Taraflar, Hamas’ı şiddeti desteklemekten vazgeçmeye, İsrail’i ise El Fetih’in yanı sıra Hamas ile aynı masada buluşturmayı sağlayacak formüller geliştirmeyi denemelidir.
İki devletli çözüm formülü üzerinde adil ve kalıcı bir barış sağlanmadıkça İsrail’in bölgede aradığı huzuru bulması pek mümkün gibi durmuyor. Özrün ertesi günü durum özetle böyledir.
Paylaş