Paylaş
Oysa ülkemiz ciddi başka bir krizle de karşı karşıya. Kuraklık.
İstanbul’da barajların dibi göründü. Kocaeli’ye su sağlayan Yuvacık barajında 15 günlük su ya var ya yok. Trakya’da, Anadolu’da çiftçi bir türlü başlamayan yağışlar nedeniyle endişeli. Yozgat’ta, Denizli’de, Kayseri’de vatandaş yağmur duasına çıkıyor.
Uzmanlar buğday rekoltesinin yüzde 30 oranında düşebileceği hesabını yapıyor. Zincirleme olarak buğday, ekmek, hayvan yemi, temel gıda fiyatlarında artış kaçınılmaz olacaktır.
*
KURAKLIK haberlerini okurken New York Times Gazetesi yazarı Thomas Friedman’ın aylar önce yazdığı bir makale geldi aklıma.
“Su olmayınca devrim” başlıklı yazıda Suriye’deki kötü su yönetiminin ülkede içsavaşın patlak vermesinde oynadığı dolaylı etki sorgulanıyor.
Suriyeli ekonomist Samir Aita’ya göre içsavaşı kuraklık çıkarmadı, ama hükümetin susuzluğa verdiği yanıt, isyanın tetiklenmesinde rol oynadı.
1980 ve 1990’larda yaşanan nüfus patlamasıyla, köyden kente
göç başladı. Halep gibi kentlerin dış mahalleleri hızla büyüdü. Devlet, sağlık, eğitim gibi hizmetlerde yetersiz kaldı, gerekli iş alanları yaratılamadı.
2006 ve 2011 yıllarında tarım alanlarının yüzde 60’ını kuraklık vurdu. Fırat ve Dicle Nehri arasında yaşayanların sayısı 10 yılda yarı yarıya azaldı. Esad yönetimi yeni tip göçerlerle karşı karşıya kaldı. Kuraklık mağduru çiftçiler. Ve ihmal edilen bu taşralılar şimdi Esad’a karşı ayaklananlar arasında.
*
MISIR’da 2011 yılında Hüsnü Mübarek’in devrilmesinde de kuraklık ve ekmek fiyatlarındaki artışın oynadığı rol konuşulmuştu.
Şimdi görünen o ki, küresel ısınma geri dönüşü olmayan bir yola girmek üzere. Devletlerin global ısınmaya yol açan fosil yakıtların kullanımının kısıtlanması konusunda anlaşmaya varacağına dair bir umut yok.
Avrupa Birliği Komisyonu’nun Kassel Üniversitesi ile yaptığı araştırmaya göre kuraklık 21’nci yüzyılın sonuna doğru özellikle güney Avrupa’yı olumsuz etkileyecek.
İber Yarımadası, Fransa’nın güneyi, İtalya ve Balkanlar’da nehir sularında yüzde 40’lık bir azalma olurken, nüfus artışı, suyun sanayide daha fazla kullanımı ve sulamanın artmasıyla su talebi yükselecek.
*
KURAKLIK, çevreyi ve ekonomiyi etkileyen, siyasi yansımaları olabilen ciddi bir doğal afet.
Türkiye’de susuzluk alarm verirken yaklaşmakta olan yerel seçimlerle ilgili aritmetik bir kenara bırakılmalı. Bilinçli su kullanımıyla ilgili kampanyalar derhal hayata geçirilmeli. Su havzalarını tehlikeye atacak orman kıyımlarından vazgeçilmelidir.
Ayrıca nüfusu 17 milyon diye telaffuz edilen İstanbul’a yönelik göçü kontrol altına alacak adımlar da gündeme alınmalıdır.
Başka bölgelerin sularını, o yörelerin doğal hayatına, tarım sistemine darbe vuracak bir şekilde İstanbul’a taşımak da uzun vadede akılcı bir çözüm olmayabilir. Su, 21’nci yüzyılın en büyük zorluklarından biri olmaya aday. Dolayısıyla bu ciddiyeti algılayıp ona göre projeler geliştirmek gerekiyor.
Kritik hafta
21 Ocak: Başbakan Tayyip Erdoğan, 5 yıl sonra ilk kez Brüksel’e gidiyor. Başbakan, AB Konseyi Başkanı, AB Komisyonu Başkanı, Avrupa Parlamentosu Başkanı ile dörtlü bir çalışma yemeğinde bir araya gelecek. AB ile ilişkilerin ivme kazanması ve Türkiye’de yaşanan krizler sonrasında ziyaretin AB-Türkiye ilişkilerini nasıl etkileyeceği merak konusu.
22 Ocak: Suriye’de taraflar, AB, BM, İİT gibi topluluklar ve Türkiye’nin de dâhil olduğu 30’dan fazla ülke Cenevre-2 Konferansı için İsviçre’nin Montrö kentinde toplanacak. Amaç, içsavaşı sona erdirmek, bir geçiş yönetimi kurmak ve ülkeyi çok partili seçimlere hazırlayacak yol haritasını kabul etmek. Suriyeli muhalifler, son anda Montrö’ye gitme kararı aldı. ABD ve Türkiye, Suriyeli muhaliflerin çizgisinde: ‘Esad geçiş yönetiminde yer almamalı.’ Fakat Şam rejimi, Rusya ve Çin, bu şartı kabul eder mi, Esad için bir çıkış planı bulunur mu? İşte kritik mesele bu. Suriye’de 100 binden fazla kişi öldü ve ölmeye devam ediyor. Bu nedenle Cenevre’de taraflar, en küçük anlaşmazlıkta kaçmak yerine çözüm bulmak için masaya oturmalıdır.
Paylaş