Paylaş
Haftanın bomba haberlerinden biri Panama belgeleri diye anılan Mossack Fonseca şirketinin devlet liderleri, özel şahıs ve şirketler için açılan 214 bin paravan şirketin finansal işlemleriyle ilgili 11.5 milyon belgeyi kapsayan sızdırmaydı.
12 eski veya yeni lider ise adıyla sanıyla itham edilenler arasındaydı.
Ve sızdırmanın ilk kurbanı İzlanda Başbakanı Sigmundur David Gunnlaugsson oldu.
Başbakan ve eşi miras yoluyla sahip oldukları milyon dolarları Panama’da off-shore hesaplara yatırmış, üstelik kurdukları şirket İzlanda’da ekonomik krizde batan bankalarda 4.1 milyon doları olduğu gerekçesiyle geri ödeme istemişti.
Hem off-shore hesapları olduğunu beyan etmemişler, hem de bir çıkar çatışması söz konusu olabilirdi.
Gunnlaugsson, herhangi bir hatasının olmadığını söylese de istifa etti.
Panama belgelerinde Suriye, Rusya, Suudi Arabistan, Ukrayna, Çin, Azerbaycan, Pakistan gibi ülkelerin liderleri veya yakınlarının adı geçerken bu sorumluluğun en çok İzlanda’da ciddiye alınması dikkat çekiciydi.
Şeffaflık Örgütü’nün ‘Yolsuzluk Algılaması’ listesine baktım.
330 bin nüfuslu İzlanda, geçen yıl 13’üncü sıradaymış.
Nispeten temiz bir performans. Yolsuzluk konusundaki hassasiyetle hızla gelen istifa arasında doğrudan bir bağlantı olmalı...
*
Merkel-Sarkisyan fotoğrafı:
22 yıldır derin uykuda olan Azerbaycan ve Ermenistan arasındaki Dağlık Karabağ krizinin yeniden alevlenmesi bölge açısından haftanın en ciddi krizi olarak öne çıktı.
Uluslararası toplum Suriye ve Irak’taki ateşi söndürmeye çalışırken Ermenistan ve Azerbaycan’ın karşılıklı suçlamalarıyla artan tansiyon bölgeyi yeni bir savaş tehdidiyle karşı karşıya bıraktı.
Cuma günü başlayan ve dört gün sonra Rusya’nın arabuluculuğunda varılan ateşkes son derece kırılgan.
Sürekli ihlal haberleri geliyor.
Öncelikle sıcak çatışmalar kontrol altına alınmalı, savaşı tırmandırıcı retorikten uzak durmalı, çözüm masasına geri dönüşün yolu bulunmalıdır.
Bu nedenle krize taraf olmayan ülkelerin tarafsızlığını koruması çözüme katkı sağlayabilmeleri açısından ciddiyet taşımaktadır.
Ve bu çerçevede; krizin alevlendiği şu günlerde Almanya Başbakanı Angela Merkel’in savaşın taraflarından olan Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan’ı önceki gün Berlin’de ağırlayarak fikirlerini tek taraflı olarak aktarabilmesine imkan sağlamasını anlamak mümkün değildir.
*
50 milyonluk sızıntı:
Türkiye için haftanın en kritik haberlerinden biri pazartesi günü Associated Press Ajansı’nın yayınladığı 50 milyon Türkiye vatandaşının kişisel verilerinin toplu halde internet korsanları tarafından hacklenmiş olabileceğine dair iddiaydı.
Uzmanlara göre geçen yıl ABD’de 18 milyon federal çalışanın kişisel bilgilerinin çalınmasından sonraki en büyük kamusal veri hırsızlığı olabilirdi.
Ciddi bir haberdi. Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım’ın “Şu an ortaya çıkan haberlerin güncel bir değeri yok.
Bu, bildiğimiz bir konudur, geçmişte yaşanmış bir hadisedir” sözlerinden meğerse bu verilerin çoktan beri ortada olduğunu öğrenmiş olduk.
Bu işin daha da vahim boyutuydu.
Devlete emanet edilen mahrem bilgilerin korunamamamış olması vatandaşlık haklarına yönelik bir ihlal değil midir?
Dijital verileri korumakta yetersiz kalan devlet, bu sızdırmadan dolayı ortaya çıkabilecek sahtekârlık, kimlik hırsızlığı ya da adi suçlar karşısında vatandaşını koruyabilecek midir?
*
Kılıçdaroğlu’nun sözleri:
Türkiye, güneydoğuda onlarca şehit verirken, büyük kentler terör tehdidi altında yaşarken gündem iki gündür CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun Kadın ve Aileden Sorumlu Bakan Sema Ramazanoğlu’na yönelik söylediği sözler nedeniyle kararmış durumda.
Muhalefet liderinin bakana yönelik sözleri gaftır.
Kılıçdaroğlu, Karaman’daki cinsel istismar olayıyla ilgili hükümete yüklenirken Ramazanoğlu için sarfettiği “Aile Bakanı birilerinin önüne yatmış durumda o zaten hiç konuşmuyor” derken sözlerinin nereye çekilebileceğinin farkında olmalıydı.
Erkek egemen siyaset dünyasının alışık olduğumuz o özensiz lisanına kapılmamalıydı.
Ensar Vakfı’yla ilgili vahim şüpheler söz konusuyken polemik, maalesef esas sorunun önüne geçti.
Oysa Türkiye’nin böyle gündem çalan bir kavgaya hiç ihtiyacı yok.
Ülkemizin ihtiyacı olan okullara, yurtlara, öğretmenlere, bakıcılara emanet edilen çocukların, gençlerin istismardan, tacizden, tecavüzden korunması.
Bir suç durumunda ise faillerin şeffaf bir şekilde yargılanıp cezalarını en ağır şekilde çekmesidir. Asıl mesele budur.
Paylaş