Paylaş
Ve önceki akşam Cumhurbaşkanı Erdoğan ile ABD Başkanı Trump bir telefon görüşmesi yaptığında beklenti bu yönde açıklamaların gelmesiydi.
Aksine görüşme sonrasında iki taraf arasında yapılan açıklamaların farklı tonda olmasıyla ilgili polemik öne çıktı. Nitekim Beyaz Saray açıklamasının yüksek tonu dikkat çekiciydi. Açıklamada ‘Trump’ın Erdoğan’a Afrin’de tırmanan şiddetten duyduğu kaygısını ileterek bunun iki ülkenin Suriye’deki ortak çıkarlarını zayıflattığını söylediği’ belirtiliyordu.
‘Güvenli bölge’ ile ilgili bir vurgu yer almazken sadece ‘Trump, Türkiye’nin meşru güvenlik endişelerine karşılık vermek için yakın ikili işbirliği çağrısında bulundu’ demekle yetinildi.
‘Güvenli bölge’ haberinin yarattığı akıl karışıklığı sürerken bu kez Çavuşoğlu, “ABD ile güven kaybı yaşandı. Güven yeniden tesis edilmeden bu konuların görüşülmesi doğru değil” diye Hürriyet’in Ankara Temsilcisi Hande Fırat’a ilk açıklamayı yaptı.
Sonra da ABD Dışişleri Bakanı Tillerson’dan birçok seçeneğin tartışıldığı, ancak bir teklif sunulmadığı açıklaması geldi.
UÇUŞA YASAKLI BÖLGE Mİ
ABD ile ilgili ‘güvenli bölge’ açıklaması aslında PYD saflarından da benzer çağrıların yapıldığı bir döneme denk geldi. Terör örgütü PKK’nın uzantısı PYD’nin tek taraflı kanton ilan ettiği Afrin’deki Eş Başkanı Hevi Mustafa, geçtiğimiz günlerde Washington Post gazetesi için kaleme aldığı makalede, ABD’nin bölgede ‘uçuşa yasaklı bölge uygulaması’ gerektiğini belirtiyordu.
Kritik nokta ABD’nin Ankara ile ne konuştuğu... Çünkü ‘güvenli bölge’ tartışmaları akıllara 1991 yılındaki 1’inci Körfez Savaşı’ndan sonra Iraklı Kürtlere sağlanan hava korumasını getiriyor. ABD, Irak’ta 36’ıncı Paralel’in kuzeyinde ilan ettiği uçuşa yasaklı bölgeyle Kürtlere hava kalkanı sağlamıştı.
Bugünkü Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’nin temelleri de bu sayede oluşmaya başlamıştı. Türkiye, terörist YPG’nin daha da palazlanmasına yol açacağı gibi, sınırda kendi askeri hareket alanını da kısıtlayacak böyle bir planın içinde olmayı kabul etmeyecektir.
TÜRKİYE NE İSTİYOR
O halde Türkiye ne istiyor? Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, aslında bu sorunun yanıtını birkaç gün önce CNNTürk’e verdiği röportajda ifade etti. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 3-3.5 yıl evvel Cerablus ve Azez, yani Fırat’ın iki yakasında bir güvenli bölge önerdiğini ancak uluslararası kabul görmediğini belirten Kalın, bunun üzerine Türkiye’nin tek başına Fırat Harekâtı’nı yaptığını hatırlattı.
Kalın, “Orayı bir güvenlikli bölge haline getirdik. ‘Güvenli bölge’ demiyorum çünkü teknik, hukuki manada güvenli bölge ilan edilebilmesi için bir Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararı gerekiyor. Oranın havadan korunması gerekiyor. Ama biz fiilen orayı bir ‘güvenlikli’ bölge haline getirdik. Yani orada yaşayan insanlar için emniyette oldukları bir yer haline getirdik. Afrin için de önerdiğimiz bu.”
Bu sayede Türkiye’deki Suriyelilerin dönebileceği bir alan yaratmak ve PKK’nın Türkiye’ye sızmalarının engellenmesi ve Akdeniz’e açılabilecek olası bir terör koridorunun kesilmesi hedefleniyor.
ABD’NİN TAVRI NE
ABD’li yetkililerden gelen açıklamalar Türkiye’ye yönelik baskıların arttığı yönünde. ABD Başkanı’nın İç Güvenlik Danışmanı Tom Bossert dün TSK’nın Afrin’den çekilmesi gerektiğini savunarak ‘yanlış hesapların ciddi sonuçları olacağı’ uyarısında bulunuyordu. Ve Türkiye, uzun vadeli düşünmeye çağrılıyordu.
Önceki gün Bloomberg’te ABD’nin 2013’e kadar NATO Avrupa Müttefik Kuvvetler Komutanı olan James G. Stavridis’in “ABD, Suriye’de Türkiye’yi desteklemeli” başlıklı bir makalesi yayınlandı. Stavridis, ‘ABD’nin Kürt müttefiklerini’ de kollaması gerektiğini savunurken “Kürtler, DEAŞ ile mücadelede önemli müttefikler, ancak Türkiye’yi NATO’da tutmak ABD için daha yüksek öncelik... Türkiye’nin (NATO) yörüngesinden uzaklaştığını, nihayetinde Ortadoğu’da, Rusya ve İran ile aynı safta görmek felaket boyutunda jeopolitik bir hata olur” diyordu.
Uzun vadeli düşünme önerisi aslında ABD için de geçerli olmalı. Ve taraflar güveni arttıracak yolları bulabilmeli.
Paylaş