Nilgün Tekfidan Gümüş
Nilgün Tekfidan Gümüş
Nilgün Tekfidan GümüşYazarın Tüm Yazıları

Esad’dan kaçıp Yeni Zelanda’da ölmek

HİÇBİR ideoloji, hiçbir din; kin veya öfke, masum bir şekilde dini ibadetlerini yerine getirmekte olan kişilere kurşun yağdırmayı haklı çıkaramaz. 50 kişinin katledildiği, onlarca aileyi paramparça eden, geride birçok hüzünlü hikaye bırakan Yeni Zelanda’daki cami saldırılarını şiddetle kınıyorum.

Haberin Devamı

YARIM KALAN HİKÂYELER

Hamza Mustafa (16): Saldırının hikayesiyle en dikkat çeken kurbanlarından biri. Esad rejiminden kaçan Suriyeli bir ailenin oğlu. Aile 5 yıl Ürdün’de yaşadıktan sonra 7 ay önce Yeni Zelanda’ya göç etmiş. Baba Halit Hacımustafa yarış atı seyisi, büyük oğlu Hamza ise şampiyonlukları olan bir jokeydi. Veteriner olmak istiyordu. Ancak Suriye’den kaçıp barış ülkesi diye sığındıkları Yeni Zelanda’da bir caninin kurşunlarına hedef oldular. Baba-oğul, önceki gün katliamın ilk kurbanları olarak toprağa verilirken geriye gözü yaşlı bir anne ve iki çocuğu kaldı. Yalova’da yaşayan yakınları ise Türkiye’den onlara yardım elinin uzatılmasını istiyor.

Ansi Alibava (25): İki yıl önce görücü usulüyle evlendiği eşi Abdul Nazar ile daha iyi bir hayat umuduyla çalışmak için Hindistan’dan gelip Yeni Zelanda’ya yerleşmişlerdi. Ansi, Lincoln Üniversitesi’nde tarım yönetimi konusunda master yapıyordu, eşi ise bir süpermarkette işe girmişti. Birikim yapıp ileride memleketlerine geri döneceklerdi. Ancak El Nur camisini kana bulayan kurşunlar onları da hazırlıksız yakaladı. Genç kadın saldırıda hayatını kaybederken Abdul Nazar hayatının şokunu yaşıyor; “Birçok hayali vardı. Hiç kimse bu acıyı yaşamasın” diyor. 

Haberin Devamı

Mucad İbrahim (3): Somali göçmeni bir ailenin oğluydu. El Nur camisinde saldırı başladığında ağabeyi ve babasından ayrı düştü. Katliamın en küçük kurbanı. Suriye’den, Somali’den, Pakistan’dan, Bangladeş ya da Hindistan’dan daha iyi bir yaşam kurma umuduyla gelip Yeni Zelanda’ya yerleşen diğer kurbanlar gibi Mucad’ın hikâyesi de yarım kaldı, hem daha çok başında.

BİR CANİ VE BİR BAŞBAKAN

Brenton Tarrant (28): Aşırı sağcı ideolojiyle bilenen, kafasını Osmanlı’ya takmış, bir gün Ayasofya’yı geri alabileceğini düşünecek kadar zıvanadan çıkmış bir cani. Gözünü kan bürümüş bir katil. Nur ve Linwood camilerinden sonra üçüncü bir saldırıya giderken yakalanan Tarrant, 5 Nisan’da mahkeme önüne çıkarılacak. Yeni Zelanda’da şimdiye kadar kimse terörle mücadele yasası çerçevesinde yargılanmamış. Tarrant da cinayetle suçlanıyor. Yeni Zelanda’da idam cezası olmadığına işaret eden hukukçulara göre muhtemelen müebbet hapis cezasına çarptırılacak, ömür boyu da aftan yararlanamayacak. Saldırılar için esinlendiğini söylediği Norveçli katil Anders Breivik gibi onun da ömrünün geri kalanını hapiste geçirmesi büyük olasılık.

Haberin Devamı

Jacinda Ardern (37): Dünyanın gıpta ettiği Yeni Zelanda’nın kadın başbakanı. İlk günden beri krizi yönetim biçimiyle takdir topluyor. Katliamın ertesi günü taziyeye gittiği kurban ailelerinin yanında başörtü takması, parlamentoda yaptığı konuşmada ‘Selamünaleyküm’ diyerek Müslüman konukları selamlaması, ‘O teröristin adını anıp onu yüceltmem’ demesi dikkat çekiyor. Siyasi yorumculara göre Ardern, saldırıya odaklanmak, savunmaya geçmek yerine mağdurların acılarını paylaşmaya yönelerek farklı, duyarlı, samimi bir liderlik sergiliyor ve ülkeyi bir araya getirmekte vatandaşlarına örnek oluyor.

Küresel mücadele: Öte yandan saldırı, bir yandan da yükselen popülizmle birlikte giderek daha fazla zemin bulan aşırı sağın palazlanmasını da tartışmaya açtı. Ardern’in BBC’ye verdiği röportajdaki, “Irkçı, aşırı sağcı ideolojiye karşı küresel mücadeleye ihtiyacımız var” sözleri ise dikkat çekici. Cami saldırılarının yarattığı acı henüz çok taze. Belki ileride Ardern’in bu çağrısı benzer saldırıların tekrarlanmaması için medeniyetler uzlaşması tarzında bir sürecin canlanmasına vesile olabilir.

Yazarın Tüm Yazıları