Paylaş
Devlet yetkilileri, dünya basınına yaşanan krizin ciddiyetini anlatmaya çalışırken, Türkiye’den gelen tasfiye kararları, ortaya çıkan kötü muamele görüntüleri, geniş kapsamlı OHAL kararları, gazetecilerin gözaltına alınması gibi haberler nedeniyle Türkiye, “Hukuk devleti olmaktan uzaklaşıyor mu” sorularıyla manşetlerden düşmüyor.
Resmi ağızlardan yapılan açıklamalarda da bu eleştirel ve şüpheci ton dikkat çekiyor.
TÜRKİYE’DE UZLAŞMA RUHU
DARBE girişimi tam da dış basında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a yönelik eleştirilerin ayyuka çıktığı bir döneme denk geldi. Ülkedeki kutuplaştırıcı ton, artan İslami eğilim, yargıya yönelik müdahaleler, basın özgürlüğüne baskı, başkanlık sistemine geçme konusundaki ısrar sıkça eleştirilen konuların başında geliyordu.
Aynı zamanda Avrupa’nın mülteci akınının durdurulması konusunda Türkiye’ye duyduğu ihtiyaç vurgulanıyor, keza ABD’nin de IŞİD ile mücadelede Türkiye’nin desteğine gereksinim duyduğu hatırlatılıyordu.
Şimdi bu tablonun hemen sonrasına yaşanan darbe girişiminin ardından Batı kamuoyunda Türkiye ile ilgili düş kırıklığı tonu dikkatlerden kaçmıyor.
OYSA Türk halkı, ülkenin geleceğini hedef alan hain bir girişim karşısında durdu. Siyasi partiler hep birlikte bombardıman tehdidi altında meclise sahip çıktı. Sonrasında ilk kez muhalefet ve iktidar partisi birlikte Taksim’de birlik gösterisi yaptı. Türk toplumunda son yıllardır hiç olmadığı kadar farklı kesimler birbirine yaklaştı.
ANAHTAR KELİME ‘KANIT’
ŞİMDİ bu normalleşme sürecinde hem Türkiye’ye hem de yabancı ortaklarına önemli görevler düşüyor.
Önümüzdeki dönemde ABD ile özellikle darbe girişiminin ardında olmakla suçlanan Fetullah Gülen’in iade edilmesi konusunda tansiyon yükselebilir.
Türkiye, henüz iade için gerekli ayrıntılı dosyayı ABD’ye ulaştırmadı. ABD Başkanı Barack Obama bile iade için ‘kanıt’ vurgusu yaptı. Türkiye’den darbe girişiminin ardında Gülen’in olduğuna dair ‘kanıt’ isteniyor. İşte iki ülke ilişkilerinin şekillenmesinde de bu ‘kanıt’ sözcüğünün kilit rol oynayabileceğini söyleyebiliriz. ABD, ‘kanıt’ı yeterli bulacak mı, bulmayacak mı?
Öte yandan Türkiye darbe girişimi atlatmışken Amerikalı yetkililerin “Ordudaki birçok muhatabımız görevden uzaklaştırıldı” diyerek terör örgütü IŞİD ile mücadelenin zorlaşacağını söylemeleri de dikkat çekici.
ALMANYA ve AB ile ilişkilerin ise insan hakları ihlalleri, tasfiye, idam cezasının geri getirilmesi ve olası müzakerelerin durdurulması konusu üzerinden gideceğini öngörmek mümkün.
3 milyon Türkiye kökenli insanın bulunduğu Almanya, özellikle Türkiye’deki bu tartışmaların kendi topraklarına taşınmasının endişesini yaşıyor. Köln’de mesela pazar günü darbe karşıtı miting yapılması planlanıyor, buna karşılık Alman muhalefet partilerinin gençlik kolları da bir eylem düzenlemeye hazırlanıyor. Köln alarm halinde. Fetullah Gülen ile bağlantılı, Almanya’da bulunan bazı kişilerin Türkiye’ye iade edilmesi talebi de ikili ilişkilerde sıkıntı yaratabilir.
Çünkü tutuklulara kötü muamele yapıldığına dair görüntüler, idam cezasının geri getirilmesi gibi girişimler, bu kişilerin Türk adaletine teslim edilmesini imkânsız hale getirebilir.
DIŞ politikada diğer kritik gelişmeler.
9 Ağustos’ta Rusya Devlet Başkanı Putin ile Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın St. Petersburg’da yapacakları normalleşme görüşmesi. Zirve tam ABD ile Rusya’nın Suriye’de yeni bir barış planı hazırladıklarının konuşulduğu bir döneme denk geliyor. Ve aynı zamanda Türkiye’nin Suriye ve Irak’ın şekillenmesinde rol oynamaya adayken içte büyük bir ihanetle karşı karşıya kaldığı dönemin sonrasında yapılıyor.
ÖZETLERSEK Türkiye’yi dış politikada da gerilimli bir dönem bekliyor. Her halükârda tüm tehditlere rağmen başta ABD, Rusya ve AB ile dengelerin bulunması gerekiyor. Türkiye, dış politikada taraflara eşit uzaklıkta durduğu, duygusal ve ideolojik hayallere kapılmadığı pragmatizme geri dönmelidir. Batı, istikrarsız bir Türkiye’nin kendisi için de kriz anlamına geleceğini görmelidir.
İç politikaya dönersek darbe sonrasındaki arınma sürecinde de hukuk devleti çerçevesinde kalınmalı, haksızlıklardan, şaibeli uygulamalardan uzak durulmalı, toplumu bölme olasılığı bulunan söylemlerden vazgeçilmelidir. Türkiye kendi temizliğini evrensel kural ve değerlere uygun bir şekilde yaparsa geriye eleştirilebilecek çok az şey kalır. Ve krizden güçlenerek çıkarız.
Paylaş