Paylaş
Öyle ki, üye ülkelerin mülteciler nedeniyle popülist partilere verdiği tavizler AB’yi hem ilkesel hem de varoluşsal bir sınavla karşı karşıya bırakıyor.
KRİZ NİYE ALEVLENDİ
TÜRKİYE ile AB arasında 2016 yılında yapılmış anlaşma büyük ölçüde Avrupa’ya yönelik göçü kontrol altına aldı. Haziran ayı sonunda yapılan AB zirvesinde de göçün en yüksek olduğu seviyeye göre yüzde 95 oranında azalmış olduğu teyit edildi.
İyi de göç bu kadar hız kesmişken, Avrupa’da mülteci krizi niye bu kadar alevlendi?
Almanya’da 2017 eylül ayında yapılan genel seçimlerde popülist Almanya için Alternatif partisi (AfD) üçüncü parti olurken Başbakan Merkel’in Hıristiyan Demokrat (CDU) partisinden oy çaldı. Avusturya’da aşırı sağcıların da ortak olduğu göç karşıtı bir hükümet kuruldu. Afrika kaynaklı göçte kendini yalnız bırakılmış hisseden İtalya’da da popülistler iktidar oldu.
ALMANYA’DAKİ KRİZ
ALMANYA’da 2015’te zirve yapan mülteci krizinden en çok Avusturya’ya komşu Bavyera eyaleti etkilendi. Çünkü mülteciler ilk durak olarak buraya geldi. Bavyera’da Merkel’in partisinin küçük ortağı Hıristiyan Sosyal Parti (CSU) iktidar. CSU’nun Başkanı Horst Seehofer, federal hükümetin de İçişleri Bakanı.
Ekim ayında Bavyera’da eyalet seçimleri var. CSU oylarını AfD’ye kaptırmaktan korkuyor. Bu nedenle Seehofer istifa tehdidiyle Merkel’i mülteciler konusunda bazı tavizler vermeye zorladı.
AB zirvesinde Merkel, Almanya’ya ulaşan mültecilerin AB’ye ilk girdikleri ülkelere geri yollanması konusunda önemli kazanımler elde etti. Ancak bu CSU’ya yetmedi. Pazarlıklar sonunda Almanya sınırında mülteciler için ‘transit mülteci merkezleri’nin kurulmasına karar verildi.Buna göre sınıra gelen mülteciler, AB’ye ilk giriş yaptıkları ülkelere geri yollanacak, diğerleri ise mülteci kamplarına alındıktan sonra kısa sürede sınırdışı edilecek.
SCHENGEN’İN SINAVI
ALMANYA’nın ardından Avusturya’nın önlemlerini artırması söz konusu. Tüm bunlar insanların ve malların ülkeler arasında serbest dolaşımına izin veren Schengen anlaşmasını büyük bir sınava tabi tutacak. AB içinde sınır geçmek zorlaşabilir.
Şimdi mesela Slovakyalı bir AB vatandaşı, alışveriş için Macaristan’a geçebiliyor. Ya da bisikletiyle Ren kıyısında gezintiye çıkan bir Alman, kahve içmek için Fransa’ya uğrayabiliyor.
Hali hazırda sınır görevlilerinin gözle yaptığı, şüpheli kişileri durdurduğu yöntem yerini daha sıkı kontrollere bırakarak sınırların geri dönmesine yol açabilir. AB en önemli temellerinden biri olan sınırların olmadığı Avrupa ilkesinden vazgeçmek zorunda kalabilir.
TÜRKİYE’NİN ÖNEMİ
AYRICA Almanya’nın sınırda kurmayı hedeflediği, kötü çağrışım yapan dış dünyaya kapalı transit mülteci merkezleri de Avrupa’yı insan hakları ihlalleri suçlamalarıyla karşı karşıya bırakabilir.
Nitekim Almanya Başbakanı Merkel, önceki gün Alman parlamentosunda yaptığı konuşmada “Göç meselesiyle nasıl baş ettiğimiz, Avrupa’nın gelecekte var olup olmayacağını belirleyecek” dedi.
Merkel, “Göç küresel bir problem, küresel çözümler gerekiyor” da dedi.
İşte çözümün püf noktası da bu olmalı.
Dünya kaynaklarının büyük bir kısmı üzerinde kontrol sağlayan zengin ülkeler kozmetik çözümler yerine göçe neden olan küresel ısınma ve iklim değişikliğiyle birlikte daha da artan yoksulluk, eşitsizlik, sosyal adaletsizliklerle baş edebilmek için daha fazla yatırım yapmalı, daha fazla kafa yormalı.
Bir de Almanya Başbakanı’nın Türkiye’nin mülteciler konusundaki performansını öven sözleri vardı. AB, mülteci anlaşmasını tehlikeye atmamak için Türkiye’nin AB üyelik müzakerelerini fiilen durdurmuş olsa da askıya almıyor.
Topluluk, Türkiye’ye Suriyeli mülteciler için ikinci 3 milyar Euro’luk yardımı da onayladı. Ancak anlaşmanın pazarlıklarından olan vizesiz seyahat hakkı konusunda hâlâ bir ilerleme sağlanmadı.
Avrupa’nın istikrarı Türkiye için de önemli. Mülteci anlaşmasıyla Türkiye’nin bu istikrara katkı sağladığı da söylenebilir. Bu nedenle Avrupa Birliği’nin de bunun daha fazla farkında olması gerekir.
Paylaş