Paylaş
Esad rejiminin yeni hedef olarak gösterdiği, Ankara’nın ise Rusya ve İran ile müzakerelerle bertaraf etmeye çalıştığı olası bir İdlib harekâtının hem Türkiye’yi hem de Avrupa’yı etkileme potansiyeli bulunuyor.
İdlib, Suriye’nin kuzeybatısında, Türkiye’nin Hatay ilinin güneydoğusunda yer alıyor. Kuzeyinde ise yine TSK destekli muhaliflerin kontrolü sağladığı Afrin bulunuyor. Vilayetin güneyi Esad rejiminin kontrolünde. Şam yönetimi liman kenti Lazkiye’yi Halep, Rakka ve Deyrizor’a bağlayan M4 ile Şam’ı Halep’e bağlayan M5 otoyolunu kontrol altına almak istiyor. İdlib’ten geçen bu iki yol da ticaret için önemli.
İdlib için muhaliflerin kontrolündeki son vilayet deniyor. Oysa Suriye’nin kuzeydoğusu ve Rakka’ya doğru sarkan bölüm dahil ABD’nin desteklediği terör örgütü PKK’nın uzantısı YPG’nin ana unsur olduğu SDG’nin kontrolünde. Bu topraklar neredeyse Suriye’nin dörtte biri gibi. Esad rejimi bir yandan Suriyeli Kürt temsilcilerle sözkonusu bölgelerin statüsüyle ilgili müzakere yürütürken İdlib’i zaferi önünde son engel olarak görüyor.
SON ÇATIŞMASIZLIK BÖLGESİ
Söz konusu vilayet 2015 yılının başından bu yana Esad muhaliflerinin kontrolünde. 2015 Eylül ayında Rusya’nın savaşa dahil olması ve İran’ın desteğiyle birlikte Esad rejimi güç toplarken Türkiye, Rusya ve İran, Astana süreci çerçevesinde gerilimi azaltmak üzere dört çatışmasızlık bölgesi ilan etti. İdlib hali hazırda çatışmasızlık bölgesi ilan edilen ve rejimin kontrolüne geçmeyen son bölge.
Esad ve destekçileri diğer üç gerilimi azaltma bölgesi olan Humus, Doğu Guta, Deraa ve Kuneytra’yı kontrol altına alırken burada yaşayan binlerce sivil ve silahlı muhalif tahliye anlaşmalarıyla İdlib’e taşındı. Tahliyelerle İdlib’te nüfus neredeyse iki misli artıp 3 milyonu aşarken 1 milyonunun çocuk olduğu tahmin ediliyor. TSK’nın da İdlib’te 12 gözlem noktası bulunuyor.
Terör örgütü El Kaide’nin uzantısı olan Nusra’dan türeyen Heyet Tahrir el Şam (HTŞ- Şam’ı Özgürleştirme Heyeti), İdlib’in yüzde 60’ını kontrol ediyor. İdlib kent merkezi ve kuzey sınırı HTŞ’nin denetimi altında. İdlib’te HTŞ’nin yanı sıra ÖSO grupları ve diğer muhalifler bulunuyor. Türkiye de BM Güvenlik Konseyi kararları uyarınca geçen hafta HTŞ’yi Nusra’nın devamı olarak terör örgütü listesine aldı.
Türkiye, baştan beri Suriye’nin toprak bütünlüğünden yana, çünkü kendi toprak bütünlüğü için de bu desteklenmesi gereken önemli bir unsur. Nitekim geçen hafta Astana üçlüsünün Tahran’da yaptığı zirvede bu bir kez daha teyit edildi. Ancak Esad’ın İdlib’i alması halinde muhaliflerin pazarlık masasında toprak gibi önemli kozu ortadan kalkmış olacak. Ayrıca İdlib, Suriye’nin kuzeyinde Akdeniz’e doğru oluşturulmak istenen PKK’nın terör koridorunun önünde ciddi bir tampon olarak da duruyor.
HAREKÂT ÖNLENEBİLİR Mİ
Türkiye, radikal unsurların ılımlı unsurlardan ayrılmasını önererek rejimin geniş çaplı olası bir harekâtının önüne geçmek istiyor. Rus tarafı, radikal unsurların ılımlılardan ayrılmasının Türkiye’nin sorumluluğunda olduğu görüşünde.
İdlib’te 16 grubun bir araya gelerek oluşturduğu Ulusal Kurtuluş Cephesi ve ÖSO’nun yerine kurulan Milli Ordu’dan HTŞ’ye yönelik lağvedilmesi çağrıları yapılıyor. Ancak HTŞ içinde yer alan radikal unsurlar böyle bir çağrıyı kabul eder mi? Bir de Ankara’nın Rusya’nın Suriye’deki Hmeymin hava üssüne İdlib’ten saldırı düzenleyen unsurların kuzeye çekilmesi önerisi vardı. Bu önerilerin hayata geçmesi Rusya, İran ve Esad rejimini İdlib hedefinden vazgeçirmeye yeter mi?
İdlib, 2011’den beri süren iç savaşın en kritik aşaması olmaya aday. İdlib tek başına Türkiye’nin problemi olmamalı. Çünkü buraya yönelik olası bir basınç, yeni mülteci krizi olarak hem Türkiye hem de Avrupa’yı etkileme potansiyeline sahip. AB’den gelen ‘İdlib’te sessiz kalamayız’ gibi açıklamalar olumlu. Öte yandan Suriye’de savaşın gidişatı da aşağı yukarı belli olmuşa benziyor. Dolayısıyla artık savaşı sahadan çok masada tamamlamak daha önemli gibi duruyor.
Paylaş