Sizlere hayatınıza bir hap gibi alabileceğiniz teknikler ve paylaşımlarda bulunmaya çalışıyorum. Daha önceki yazıları ve kadının üç ana güç merkezi yazımı okuduysan, kadın bedeninde rahimin alma ve göğüslerin besleme ve verme merkezi olduğunu biliyorsun.
Sizlere dijital uygulamamızın içinde bu güç merkezlerinin aktivasyon çalışmalarını nasıl yapabileceğinizle ilgili rehberlik ediyorum. Özellikle Dişil Elektrik uygulamasını her sabah yaparak bu yazıda anlatacağım adımlardaki yapacaklarınla pekiştirip tekrarlayarak içselleştirme ve davranışlarına gerçek dönüşümü yakalayabileceksin.
Alma ve Verme aslında kadının döngüsel bedeninde yine kendi içinde döngüde olması gereken iki enerji alış verişidir aslında… Verdikçe alırsın, aldıkça verirsin. Bu döngü düzgün çalıştıkça sen bir kadın olarak dengelenirsin. Kendini ve etrafındaki her şeyi de dönüştürebilirsin.
Peki, neyi vereceksin? Neyi almalısın?
Bir kadının bu dünyaya verebileceği en değerli şeyi, manevi değerleri... Şefkati, dayanışmayı, sevgiyi, aşkı, birlik ve beraberliği, yapıcı iletişimi, bildiklerini, şifayı, huzuru verebilirsin.
Peki neleri almalısın?
Aynı şekilde seni besleyen insanları, olayları, sembolleri ve bilgileri kabul etmelisin, almalısın.
1. Adım: BEN SAATİ
İçten dışa güç ve güzellik bu aslında… Bu gizemi iyi anlayıp, geliştirmeyi seçtiğinde hayatında farklı bir bakış, farklı dönüşümler seni bekliyor.
Kadının 3 ana güç merkezini tanımlamak ile devam ediyoruz yolculuğumuza. Rahmin ilk merkez olduğunu bugüne kadarki yazıları, podcastleri takip ediyorsan biliyorsun.
“Rahim, Kalp ve Sezgi Merkezi ” kadının aktive etmesi gereken 3 ana merkez. İşte Rahim bu üçlünün bir nevi toprağı…
Bu üç gücün birleştiği kadın; benliğinin içinde dişil potansiyeli yani içindeki Tanrıça’ yı uyandırmış olur.
Ataerkil düzende, rahimlerimiz kutsal olanı tutma ve muhafaza etme becerisini giderek yitirmiş durumda. O yüzden seni bu farkındalıkla olabildiğince buluşturmaya çalışıyorum. Artık yeni bir geçiş dönemindeyiz. Bu yeni çağ, rahimlerimizin becerisi kutsal dişilin hakikatini, güzelliğini ve zerafetini içinde tutmak ve yaşamımıza fiziksel olarak yaratımlarına izin vermek için bir fırsat!
Bu kapı artık açıldı. Zaman dişil gücün zamanı! Dünyanın içinde bulunduğu bu karanlıklardan seni kurtaracak olan yegâne gücün, yaratıcı gücün!
O yüzden her birimiz için içimizdeki Kutsal Dişil ve Tanrıça ile buluşmanın tam zamanı!
Rahim merkezinle bağ kurmak demek onun alma, arındırma ve yaratma erdemleriyle bağ kurman demek… Bu hayatta yarattığın her şeyi dönüştürmek için de dönüşüm merkezin ve vericilik merkezin kalbine sıra gelecek. Bu bağı nasıl kuracağını app’ te ve podcastler’ de sana anlatıyorum.
Kadının en önemli arınma gücü adet döngüsü! Bütün kadim bilgeliklerdeki rituellerin arasında kadının regl dönemiyle birlikte kendi kendine bedenini arındırabilmesi, topladığı toksinleri, duygu, düşünce ve yaraları atabilmesi bilinen bir gerçek.
Tanrıçaların biraraya gelerek yaptıkları ritüeller, kadının tüm döngülerine saygı duyulduğu ve yaşamın bir parçası olduğu tarihte hep yerini almış.
Kadın sığınılan… Kadın her türlü sorunda alan, rehabilite eden…
Ve sonra gerekirse biriktirdiklerini adet döngüsüyle boşaltabilen…
Bu bilgi Paleotik Çağ’ da, Neolitik Çağ’ da, Tunç devrinde de biliniyordu.
Gelin bulgularla size bunu biraz daha anlatayım.
Jung, Bayat, Mascetti çalışmalarında kadının toplumsal rolünün yanı sıra gizemi ve adet döngüsünün bundaki arınma rolünü hep ele almıştır.
Carl Gustav Jung, mitolojideki en önemli anne arketipinin, Ana Tanrıça arketipi olduğunu, kişisel anne ve büyükanne; üvey anne ve kayınvalide, sütanne ya da dadı, ata ve bilge kadın, daha üst anlamda tanrıça, özellikle de Tanrı’nın anası, Bakire Meryem, Kybele, Demeter gibi tarihi figürlerde bunu gördüğümüzü; anneler dışında kilise, kent, ülke, gök, toprak, orman, deniz, akarsu, yer altı dünyası, ay, döllenme yeri olarak tarla, bahçe, kaya, mağara ağaç, kaynak, derin kuyu, her tür oyuk biçim, bereket boynuzu, gül, lotus, fırın, tencere, her türlü yararlı ve bazen vahşi hayvan gibi birçok simgenin mitlerde, masallarda, halk hikâyelerinde, ritüellerde anayı temsil etmekte olduğunu belirtir.
Arınmak ne demek? Neyi arındırmalısın? Hadi bir düşün şöyle...
Net bir açıklamasını yapacağım sana!
Fark etmeden, Rahim alanının hafızasına kaydettiğin toksiklikler? Bir kadın olarak, seni geçmişte kötü hissettiren, seni kötü duygulara yönlendiren her şeyden, her türlü alışkanlığından, duygusal bağımlılıklarından, insanların bıraktığı izlerden, kendi kendini sabote eden eğilimlerinden, sıkışmış küçük ya da büyük travmalarından arınmalısın. Görünmeyenleri arındırmalısın.
İç dünyanda belki de hissettiğin, tuttuğun başkalarıyla ilgili kendinle ilgili sana zarar veren tüm dumanlı düşüncelerin toplandığı yer RAHİMDİR. Bazı dumanlar koyu renklidir ve dışarıya kadar yansır. Onlar sonra görünenler olur ama görünmeyenler derindedir. Arındırmalısın. Arındırma eylemin kimsenin bilmesi gereken bir hareketin değildir, o senin ruhsal büyümenin bilinçli bir parçasıdır.
Alacaklarını alıp, bırakman gereken yüklerden bilincinle ve farklı tekniklerle ÖZGÜRLEŞMELİSİN… HAFİFLEMELİSİN… Kilo vermek gibi aslında. Ruhsal hafiflemek aynı zamanda fiziksel de hafiflemenin temelinde yatar. Birlikte çalıştığım gruplarda eğitimlerde öyle hafiflemeler yaşıyoruz ki, hızla kiloya, hızla cilde, hızla güzelliğe yansıyor inan bana.
Ve bir kadın olarak taşıdığın ağırlıklar da çok fazla, kabul et. Bu ağırlıkların, erkeklerin taşıdıklarından çok daha fazla olduğu da sosyolojik ve davranış bilimleri perspektifinde bir gerçek! Daha önceki yazılarımda anlattığım gibi bu senin suçun değil. Geçmişten bugüne kadar evrimleşmen seni bu zamana öyle getirdi.
Bana kimse söylemedi ama ben sana söylüyorum derken işte bunu kastediyorum. Artık bu bilgiyle lütfen lütfen lütfen rahim bölgendekileri arındırmayı ve bu bölgeye doğru, temiz, saf olan her şeyi almayı seç. Bu yazıyı tesadüfen okumadığını farket. Farkındalık bir ışık gibi yayılsın bedeninde, izin ver!
Şöyle düşün lütfen, sen saf bir VARLIK olarak dünyaya geldin.
“Rahmin Alma Gücü’nü” kutsal dişil enerjisine katabilmiş bir kadında görünebilecek, nispeten somut faydalarla başlayalım.
Öncelikle ilk bölümde de aktardığım fiziksel konularda iyileşmeler oluşur. Adet düzenliliği, infertilite sorunlarında gelişmeler, kist, miyom temizlenmeleri gibi...
Ayrıca hayatında, yaşam kalitesinde değişiklikler olmaya başlar:
Peki görünmeyen tarafta ne gibi etkileri olur:
İşte tam bu noktada benim çokça ilgi duyduğum, araştırmalar yaptığım “Epigenetik Açıdan Rahmin Gizemi” konusunu açmak istiyorum.
Aranızda ve etrafınızda anneler ya da hamile kalmayı düşünenler varsa lütfen hem bu yazıyı o mutlaka okumalarını hem de bazı dönüşümlerin sorumluluğunu almaya hazır bakış açısıyla sahiplenmelerini dilerim. Çünkü, biz kadınların büyük aile resmine ve topluma karşı önemli bir bilinmez sorumluluğu var.
Arınma ve arındırma erdeminde detaylıca bahsedeceğim tekniklerle rahim arınır ve aktive olursa, kadının kendinden sonraki çocuklarına, onların da kendi kuracağı aile ve çocuklarına karşı da iyilik yapma fırsatı oluyor.
Siz, çocuğunuza bu hayattaki ilk yuvasını arınmış bir rahimde sağlayarak bu iyiliği yapıyorsunuz desem kulağınıza nasıl gelir? Ayrıca epigenetik açıdan da bakıldığında bizler, çocuklarımıza hayatımızdaki mizacımızın, aştıklarımızın, aşamadıklarımızın pek çoğunu transfer ediyoruz.
Evet “rahim gücü”nün gizemi diyoruz. Rahim alanını artık aktive etmek ne demektir? Bunun görünen ve görünmeyen sonuçları neler olacaktır? Sana onlardan bahsediyor olacağım. Şu an beni her nerede okuyorsan evinde, belki iş yerinde lütfen anlatacaklarımı ve seni üzerine düşünmeni istediğim soruları, hayatının dönüşümü için ciddiyetle kendine bir güzellik yaparak ele al. Kahven, çayın hazırsa başlayalım.
Rahim gizemli, çünkü biz kadınların tüm dişil enerjisinin depolandığı muazzam yaratım gücümüzün kaynağı. Alma, yaratma, çoğaltma, koruyup muhafaza edebilme gibi temel dişil yetilerimizi bu bölgede toplarız. Öyle değil mi? Bir bebeğin yuvası olduğunu düşünürseniz, işlevi çok net.
Ama rahmimiz bir o kadar da, sonsuz potansiyelde yaratıcılığımızın, duyusallığımızın, yumuşaklığımızın dönüştürücü güzel evidir.
Ben onu şöyle ifade etmeyi tercih ediyorum.
Rahmin kendisi, kadınsal ruhumuzun yatağıdır.
Ve bir adım daha ileri giderek şunu ekliyorum:
Rahim erkek ruhunun da mağarasıdır. Tıpkı çocuğu ve yeni bir ruhu bedenindeki mağarada büyütüp yeniden doğurabildiği gibi erkeğin de sığındığı sorunlarına çözüm aradığı bir limandır. Bu mağara bilinci, asırlar boyu erkekler için hem gerçek ve hem de simgesel olarak ana rahmini sürekli arayışındadır.
Kadınlığımız rahimlerimizde armağanlarıyla birlikte oturur. Rahim denince hemen akla hamilelik, çocuk ve doğum gelir. Evet bu doğru. Ancak tek işlevi sadece bir çocuğu dünyaya getirmek değildir. Biz hayallerimizin, projelerimizin, işlerimizin, ilişkilerimizin tohumlarını da burada eker, büyütür ve sonra dünyaya getiririz.
Bu paylaşımımla kadın olmanın gerçek farkındalığının başladığı yer olan “rahim alanı ve gücü”nden bahsediyor olacağım sana. İddialı bir söylem değil mi? Biliyorum ama her zamanki gibi yine bütünsel onaylarım var. Biliyorsun, multi-disipliner akademik çalışmalarımı ve araştırmalarımı derleyip getiriyorum sana.
Önce şu kadınların ikinci hafıza merkezi ifadesini izah edeyim. Çünkü asırlar boyu kadının onore edilmesi gereken yüce bedenine ve mucizevi şekilde canından can yaratabilmesini, içinde besleyip büyütebilmesini sağlayan bu organına hakkında özgürce konuşulabilme halini geri vermek istiyorum. Erkeklerin huzur mağarası olarak birçok öğretide de karşımıza çıkan “Rahmin Gücü”nün değerini geri kazanmasını istiyorum. Bunu konuşmanın çok doğal olmasını, ataerkil yanılgıların ve yargıların esaretinden kurtulmasını istiyorum. Genç kızlarımızın rahim ve yumurtalık sistemiyle mucizevi ilk regl olma deneyimlerinden anneliğe ve sonra menopoza uzanan bu serüvende rahmin sağlıklı ve dengeli olabilmesi için kimsenin söylemediklerini size anlatmak istiyorum. Buradaki özgürce tanımım bir hekimin fiziksel ve biyolojik anlatımından öte, ruhsal ve ezoterik seviyede. Kutsal dişilin depolandığı merkezin bilinmesi, tanınması, kabul edilmesi ve sağladıklarının bilinciyle onurlandırılması.
Hafıza merkezi diye ifade etmemin sebebi ise, tarihi belgelerde yazıldığı üzere tapınak ritüellerinin ve seremonilerinin içeriklerindeki varlığının yanı sıra son dönemde aslen bunu destekleyen bilimsel bir deney yapılması oldu.
Science News dergisinde Neurobilimci Laura Sanders tarafından aktarıldığı şekliyle Hunter College / New York’ta yapılan laboratuvar deneylerinde, kadın rahminin hafızayla bağlantısı olduğu ortaya çıktı. Yumurtalıklar tarafından salınan hormonların beyni etkileyebileceği yıllardır biliniyordu ama ek olarak bu deneyin sonucu rahimden beyne giden sinyallerin aynı anda birden fazla bilgiyi hatırlamayı sağladığını gösterdi. Dolayısıyla tıp bilimi de artık rahmin hafıza gücünü çok ciddi ele alıyor.
Şöyle düşün saçının, gözünün rengini, beden tipini, ne bileyim kalçanı, göğüs yapını geçmişinden büyük büyük annelerinden alıyorsun da mizacının bazı parçalarını toplumsal bazı evrimleşmelerle farkında olarak ya da olmayarak kalıtımsal olarak taşımış olamaz mısın?
Kan yoluyla taşıdığın DNA yapısı aynı zamanda asırlar boyu çoğalma yoluyla sana kadar ulaşmadı mı? Kromozomlar ve DNA da dünyadaki her şey gibi enerji olarak bazı açıklayamadığın erdemleri, gizleri, gizemleri de sana taşımış olamaz mı?
Çağlar boyu sosyolojik açıdan toplumları incelediğimizde benzer profilleri hatta davranış bilimleri çatısı altında incelediğimizde ortak davranışları görüyor olmamızın altında sence bu yatamaz mı?
Dünyaca ünlü İsviçreli psikiyatrist ve psikolog Carl Gustav Jung buna kolektif bilinç dışı adını veriyor hatta dişil ve eril “arketiplerin” mitolojinin sayfalarından günümüze doğru izdüşümleri olduğunu net olarak ortaya koyuyor.
Baştan söyleyeyim, ben de uzun yıllardır yüzlerce kadın arkadaşlarımla girdiğim dönüşüm yolları, derin envanter çalışmaları sonucunda çok net bu ekolün ispatlarıyla akademik çalışmalarını tamamlamış bir uzman olarak Jung’un bu saptamalarına gözlerimle şahit oldum. Bu yüzden de güvenle paylaşabiliyorum.
Hatta sizlere, eğitimlerde çokça detaylıca anlattığım üzere Jung’un Antik Yunan Tanrı ve Tanrıçalarından ortaya koyabildiği dişil ve eril erdemlerin üzerine, tarihin sayfalarında kıtalar arası bu bilginin nasıl da aslında farklı coğrafya ve zamanlarda benzerlik gösterdiğini keyifle anlatıyorum.
İşin özü şu; ben bir tarihçi ve davranış bilimleri uzmanı olarak “senkretizm” savunucusuyum. Yazdığım çoğu makalede ve tezlerimde hatta senkretizmle olayları anlamlandırmaya çalışıyorum. Senktretizm bağdaşma, bağdaştırma anlamına geliyor.
Bu şu demek; MÖ 25.000 yılında Güney Fransa’da bulunan Venüs heykelciklerine bakın… (Eğitimlerde çok örneklerini paylaşıyorum) Bu heykelciklere Fransa’nın batısından Çin sınırlarındaki Baykal Gölü’ne kadar rastlanır. Ortak özelliklerinde kasıkların, rahmin doğurganlığındaki ve göğüslerdeki gizeme, kadının doğuran ve besleyen yönüne hep vurgu var. Doğanın verdiği bu güç sayesinde kadın bizzat doğadaki gizemin bir tezahürü olarak gösteriliyor.