Aşağıdaki yılbaşı gecesiyle ilgili sorulara abartarak ve korkarak cevap veriniz ki, o gece kimseden aşağı bir tarafınız kalmasın!
Bu derste sizden beklentimiz çok yüksek.
Kiminle, nerede yemek yiyeceğim?
Mütevazılığı elden bırakmayan, bir de ‘ailecek’ yapılan şeylerden utanmayacak bir yaşa gelenlere, evde yemek bir ihtimal. Ya da ailece dışarıda yemek. O da olur. Özel biriyle özel bir akşam yemeği? Bir kere burada hangi restoran ve rezervasyon problemi var. Aşabilir misin? Ben aşamam. Ben hiç planlı programlı biri olmadım. Organizatör olmadım. Anaç da değilim, ama bu ayrı konu. Diyelim ki yaptırıldı. Allah bilir ne kadar kasılacaksın.
Yani Allahın herhangi bir cuma günü yemek yermiş gibi yapmadan yiyebilir misin? Ne bileyim? Belki şarapta gereksiz fazla bir zaman harcarsın. Peki arkadaşlarla yemek? Sanmam. (bkz. organizatör olmadım) hem çok arkadaşın yok, hem de onların özel birileri ve aileleri falan...Oooff sevmiyorsun belki de Zeynep’in sevgilisini! Tam da 12’de ona sarılmayasın? Hahaha! Bunlar olağan yılbaşı kazalarıdır. Ya sen yemeği hallet işte. Beklenti hormonlu yemek yiyeceğin için gaz yapacaktır muhakkak.
Ne giyeceğim?
Yukarıdaki soruya göbekten bağlı bir soru. Göbek?! Göbek açık olabilir. Kar yağmazsa tabi. Yağacağı yok zaten. Çok şaşalı giyinip aileyle yemek yersen, beklenti setinde çelişkiden doğan bir genleşme olacaktır. En iyisi ya aileyle yemeği kısa tut, ya da yanında başka kıyafet bulundur. Yüksek topuk olur, ama gece çok eğleniyormuş gibi dansetme sahnende biraz zorlar. Ama değer, giy sen.
Şimdi herkes giyerken, ‘sportif takıldım’ı kendine yutturamamak var. Onlar hiç yutmaz zaten. Saç, baş, kaş, makyaj? Sakın gidip de yaptırmaya kalkma! Beklenti setin biraz daha genleşir. Onun da patlama noktası var. Germe kendini. Bir de aileyle yemek topuklu makyajlı, hiiiii! Sonrası çok büyük birşey olmalı ki bu fazlalık sıfırlansın!
Saat tam 12’de nerede olacağım?
‘Saat 12’de ne yapıyorsan bütün yılın öyle geçer’ düşüncesinden nasıl kurtulacağım? Birine mi sarılıp, öpeceğim? Ya hiç öyle yapmacık öpücük olur mu? Hah, dur 12’ye geliyor, ben seni bir öpeyim. Times Square’de olursun, kar yağıyordur, gavur öyle yapıyordur, Newyorker bir dalgaya gelirsin, tamam. Ama burada Nişantaşı’nda ‘woouw’ ayaklarda. Arkadaşlarlaysanız, ‘tam olarak hangi arkadaşıma sarılayım 12’de’yi iyi hesaplayın. Yoksa sıra tesadüfen Zeynep’in sevgilisine geliverir. Telefonlar kilitlenir, hat beklentisinden de kurtulun. Şu bana mesaj atar mı, bu bana mesaj atmaz mı beklentisini de bırakın. Beymen’le, Shubuo’yla idare edin. Hahaha!
12’den sonra çılgınca eğlenme safhasında ne yapacağım?
Benim gibi içki sevmeyenler için, ‘ortam önemli değil, bakın sokağın ortasında bile çılgın gibi dans ediyorum’ zor zenaat. Yapabilen, sarhoş olsun atlatsın bu safhayı. Ertesi gün hatırlamaz daha iyi. Ama benim gibi doğuştan ayıklar? Uyum sağlamaya çalışın. Öylesine bir cuma gecesi deyin içinizden. Sakın sabahlamayın! 1 ocağı topuklular ve akmış bir makyajla çorbacı da mı karşılamak istiyorsunuz? Bu sefer de erken kalkıp, Boğaz’da yürüyün. Bir banka oturun Starbucks alın (durun sahilde Starbucks yok.)
Yeni bir defter alın ve yazın. Sanki herhangi bir cuma cumartesine bağlanmamışçasına yazın. ‘Yeni bir başlangıç varmış’a inanın, yazın. İnanın olur. İnsanın kumandası beynidir, kanalların yeri pıt diye değiştirilir. Yazın, ‘2005: A Space Odyssey’! Yeni bir efsane. Kimsenin okuması için değil. Günlük değil, o ya da bu değil. Bir yıllık kendimden beklenti, kendimi dinleti. Bir Cuma gününden bir şey beklemekten iyidir.