O romanın adını ilk duyduğumda, nasıl derin bir nefes aldıysam, öyle derin bir nefes aldım.
Fark ettim ki, uzun zamandır öyle derin bir nefes almamışım. Hayatımı değiştirecektim ve bunun için bana gerekli malzemeler vardı. Birisi nefesti. Onu aldım. İkincisi adımdı. Onu attım. Üçüncüsü neyse de, bulucaktım.
En soyut haliyle anlatmam gerekirse, uzun zamandır dibi derin bir kutudaydım. Eskiden, kendimi, sürpriz kutularda olduğu gibi gülerek dışına fırlatabildiğim bir kutuydu bu. Basit bir yay sistemiyle, isteyerek ve bilerek içine kıvrılır uyurdum, çünkü gülerek dışına bakmak, şaşırtmak mümkündü. Bu tür kutularda, bu sistem olmazsa boğulursunuz zaten. Fakat, kutunun aşkla, sevgiyle, neşeyle ve kollarınızı bir şeye sararken onu harekete geçiren büyük küçük tüm duygularla kaplı olması gerekir. Yoksa kalbiniz kartona döner. Ben kutumun, artık bunlarla kaplı olmadığını gördüm. Sedefi düşmüş bir yıldıza dönüştü. Gitgide derinleşti, duvarları taş oldu, bir gün bir baktım. Karanlık. Yay da dışarıya fırlatmıyordu. Nefessiz kaldım. Tam sekiz ay hiç nefes almadım. Almamışım yani. Öyle, duvarlarına tutunmaya çalışmışım kutumun.
Düne kadar. Dün, kendimi dışına attım, kutuyu devirmem gerekti. Bende o kas gücü var. Herkeste var da, herkes çalıştırmıyor pek o kası. Yumuşuyor... Alnıma güneş vuruyordu, ben bir yokuşta duruyordum. Her şey yokuştan aşağı dökülüyordu, ben yokuş yukarı koşuyordum. Canım vapura binmek istiyordu. Canım her şeyi çekiyordu. Vapura bindim, her şeyden uzağa gittim. Deniz her şeyle arama, dalgalarca mesafe koydu. Ben kendime yanaştım. Nefes alıp verdim. Ah ciğerim yandı. Alışık değillikten.
Olduğum sayfayı kıvırıp baktım. İnsan sayfalarını okumalı. Yoksa hızla sona gelir, heyecansız, aşksız bitersiniz. Hayat kısa ve uyduruksa da, heyecanlı olabilir. Olduğum sayfanın tepesinde şu yazıyordu: Yeni hayat-vapur.
Kabuğumu atıyordum. Sıyrılıyordum. O çok sevdiğim desen gidiyor demek. Gerçi soldu...çok soldu çok. Ne güzel besledim onu, baktım ona hiç canlanmadı bir daha. "Bırak beni burada, bir kayanın köşesinde ve git" der gibiydi uzun zamandır. O da yok olmak ve yeniden doğmak istiyordu belli.
Kabuksuz, nefesli, derisi rüzgara, güneşe ve her küçük dokunuşa aşırı hassas, saçları özgür, kalbi şaşkın, aklı karışık, ayakları heyecanlı, bakışı meraklı, dudakları gülümseyen, eli terli ve yeni bir yolculukta.