Paylaş
“İyi ki doğdum, gördün mü 25 oldum/saçımı boyamadım/evlenip boşanmadım/yaşı yuvarlıyorum” diye gitarla çalıp söylemiştim o gün şarkıyı. Merve aramıştı New York’tan, “Nasıl olur?” ses tonuyla. Artık bir şeyleri özetlemenin, yol yordam bilmenin, adam gibi kadın olmanın ve en önemlisi göz kremi sürmenin zamanıydı. Nasıl sürülüyordu bu meret? Yüzük ve orta parmakla gözün etrafında küçük küçük vuruşlarla sürmeliydi. Böylelikle kazlar ayaksız, ben de yaşsız kalacaktım. İşte böyle örttüm üstünü yirmi beşimin.
Uçakta W dergisini açıp okuyana kadar her şey yolundaydı. Otuzda biraz bir şey olmuştu ama, o iyiydi bak. İnsanın flu kamerasını netleştiren bir yaştı. Hatta üzerimden kalkan endişelerle, kendimi daha fazla beğenmeye başladım. Göz kremine devam ediyordum. Ama öyle günde iki kez filan değil. Bir kez. Geceleri. O da hatırlarsam. Yaş konusu yaştı. Fazla bulaşmamak en iyisiydi. Otuzlarımın başında, kendimi hiç olmadığım kadar genç hissettiğimi söyleyecek kadar ileri bile gidebilirim. Gidebilir-dim! Uçakta W dergisini okumasaydım. Niye aldım ki dergi, kitabımı açıp okusaydım işte, bunlar olmıycaktı.
Aynen şöyleydi başlık: Japonlar güzelliğin ilk solduğu tam yaşı buldular: 35.09! Japonlar?!! Onlar kuruyu bırakıp yaşla da mı uğraşmaya başladılar biiir; sıfır nokta dokuz da neyin nesi öyle yaş mı olurmuş ikiiii; Cahit Sıtkı Tarancı’nın “35 Yaş” şiirindeki, “Yaş 35/yolun yarısı eder/Dante gibi ortasındayız ömrün” doğru mu yani üüüüç.... Üç beş sıfır dokuz. Yankılandı beynimde. Özeti şuydu: Japonlar, Cahit Sıtkı’dan altmış yıl sonra, onun 35’ine 33 sabah daha eklediler. O sabah yüzünüze ilk bulutun gölgesi düşecek dediler. Dediler ve nokta koydular.
35 yıl artı 33 sabah ha! Vay be! Zamanın fırçayı eline alacağı gün, o gün demek. Üstelik zamanın hızlı trenle seyahat ettiğini düşünürsek (Japonya’dakilerden hem de, yani iyice hızlı), o gün sandığımızdan daha yakın. Onlar rahat tabii, oh, gözler çekik, ten cillop. Bir adada sushi yiyip yeşil çay içerek, adını telaffuz edemediğimiz yavaş hareketli sporlardan yapıyorlar. Bir yandan da bizlerin ‘tam’ hangi yaşta solacağımızı hesaplıyorlar kahkahalarla. İş mi yani bu yaptıkları? (Göz kremini acilen günde ikiye çıkarmalı/Kıracağım o kazın ayaklarını.)
Kırılan kalbimi, o kendilerine has yapıştırıcıları bile tutturamaz artık.
Paylaş