Yaşlandıran 5 yeme alışkanlığı

Bir sabah e-mail’imde böyle bir yazı görünce, ben de hemen sizin gibi okumaya başladım.

Yazı Mehmet Öz ve New York Times’ın en çok satanlar listesinde adı geçen Henry Lodge ve diğer bazı doktorlardan yapılan derlemelerden oluşuyordu. Hayli teknik bir yazıydı. Yani neyi, ‘niye’ yemememiz gerektiğini, tıbbi terimler kullanarak açıklıyordu. Yanlış terimlere basıp düşmemek için, ben size kendimce bir özetini yazıcam basitleştirerek. Komşudan duydunuz farzedin. Genç kalmak isteyenler, duyduk duymadık demeyin başlıyoruz.

Yaşlanmanın çoğu yediklerimizdenmiş. Güneş, sigara dumanı bize dıştan zarar verirken; ağzımıza attıklarımız çürümemizi hızlandırır, cildimizi vaktinden erken buruştururmuş. Lütfen masal gibi dinlemeyin, bu liste çok ciddiymiş:

1. Fast food’a karşı koyamama: Buradaki katil, transyağlar. ‘Hidrojen atomlu karışık bitki yağları’ da diyebiliriz. Bunlar, kromozomlarımızı, kuyruğundan yakmaya başlıyor ve kısaltıyor. Mehmet Öz, “ayakkabı bağının ucundaki plastik gibi düşünün” demiş. Ordan yakıyosunuz ve ip ucundan dağılıyor. Kısalan kromozomun, kendini yenileme gücü düşer, yaşlanma hızlanır. Ayrıca, insan yapısı olan bu yağ turunu (ki kokusuyla kırk kilometreden belli eder kendini), hücrelerimiz tanıyamadığı için, birbirleriyle iletişimleri kopuyomuş. Kısaca, fast food’u keselim, marketlerde ‘hydrogenated oil’ yazan hiçbişeyi almayalım.
2. Tatlı merakı: Buradaki katil, sucrose. Yani işlenmiş bitki şekeri. Vücudumuz, evrimi boyunca hiç bu kadar şekerli zamanlara denk gelmediği için, ancak belli miktarda şekeri parçalayabiliyor. Fazla şeker, ciltteki kalojeni yapış yapış yaparmış. Bu da cildin elastikiyetini kaybedip, buruşmasına yol açarmış. Yaralar da eskisi kadar hızla iyileşmezmiş. Dr. Öz, şekerin vücuttaki zararını kırık cam parçalarına benzetmiş. “Dokundukları yeri, yakar, yıkar, irite ederler” demiş. Paslandırıyomuş şeker bizi. Yapay tatlandırıcılar daha da kötü. Adı üstünde ‘yapay’mış. Vücuda üzerinde yapay yazan şeyi sokmayacaksın bi kere. Doğal şeker bile, mesela meyvada bulunan, çok alındığında zararmış. Yani, ödün kopsun işlenmiş şekerden! Bal ye, pekmez ye, agave şurubu koy. Tabi azcık.
3. Karbonhidrat yüklemesi: Katil, işlenmiş nişastalı karbonhidrat. Yani, karbonhidratın, iyi şeylerden en arınmış hali. Burada bizi yaşlandıran şey, nişastanın vücutta şekere dönmesi. Yani aslında o beyaz ekmeklere, makarnalara baktıkça, koca bir şeker dağı görmeliyiz. Gözlerimizi ayarlayalım. Ayrıca, bunlar bizi ‘yoyo’ gibi oynatırmış. Yedin ekmeği, bu anında insülin pompalıyor. Kendini iyi hissediyosun, ama düşmeye hazır ol, otuz dakika sonra tekrar acıkacaksın. Vücut, modern çağın getirdiği bu karbonhidratları yakmaya alışkın değil. Ona yolladığın her yabancıyı, zararlı birşeye çevirip saklıyor. Nerede: içinde! Yiyeceksek, tam tahıllı ekmek yiyelim bari. O vücuda şekeri, en azından daha yavaş salıyormuş.
4. Çok acıkmayı beklemek: Katil, ghrelin hormonu. Açlığı arttıran hormon. Dr. Öz, “uzun yemek araları sizi yaşlandırır” demiş. Aslında olay şu, ghrelin beyne ‘açıııım!’ diyor. Ve o kadar acıkmayı beklemiş olan sen, ne bulursan hızla yemeğe başlıyosun. O hormon 30 dakika içinde normale dönene kadar, ki ömrü o kadar, yiyebildiğin kadar çok şey tıkıştıryorsun ağzına. Yani napalım, arayı açamayalım, sık sık atıştıralım.
5. Stres altında, işyerinde, arabada yemek: Buradaki katil eski dostumuz: stres. Adrenalin ve kortisol adlı stres hormonları, insanı ‘savaş ya da kaç’ moduna soktuğu için, ne ortada sindirim kalıyor ne birşey. Çünkü bu hormonlar dikkati, mide ve bağırsaktan alıp, eklemlere götürüyor. Vücut, yediklerini vitamine çeviremiyor böyle ortamlarda. Tamir edemiyor kendini. Farketmeden çok yemek, ne yediğine dikkat etmemek de çabası. Lütfen, yemek yerken yavaşlayalım. Kendimizi huzurlu hissettiğimiz sakin bir köşeye çekilelim, ya da sevdiklerimizin gözlerinin içine bakarak beslenelim.

Hayat güzel. Hayat çok da kısa değil. En azından genç görünmek için hayli vakit var. Ağzımıza birkaç birşey atmayıverirsek, kim tutar bizi? Bu da oldu akıllı pazartesi.
Yazarın Tüm Yazıları