Tekerlekli sandalyeye özgürlük!

Soğuk bir Londra sabahı annemle koşar adım David Hockney’nin Royal Academy of Arts’daki sergisine doğru gidiyoruz.

Haberin Devamı

Biletimiz yok. Bir bakıyoruz upuzun bir sıra. Görevliye soruyorum: “Sizce ne kadar zamanda içeri girebiliriz?” “Bir buçuk saat” diyor. David Hockney’yi göremeden gidemem. Anneme göstermeden de edemem. (Siz de internete girip, ‘hockney bigger picture’ yazıp, onun olağanüstü tabiat resimlerini görmeden pazartesiyi salı yapmayın.) O halde, bir buçuk saat buradayız. Önümüzdeki kısa boylu, kızıl saçlı, sırt çantalı tatlı kadın, kitabını açtı okuyor. Akıllı tabii. Sırayı tahmin edip, bir buçuk saat havalara bakacağına, düşüncelerinin çukurlarına düşüp çıkacağına, bir hikayede geziniyor. Ah keşke kitap olsaydı...
Sohbet ederek, üşüyerek, kahve alıp gelerek geçen bir saatin sonunda, kapıya bayağı yaklaşmıştık. Derken, bir taksi durdu yanımızda.
Taksinin şoförü indi. Arabasının kapısını açtı ve elinde taşıdığı küçük metal bir şeyi dayadı yere. O ne diye bakarken, onun tekerlekli bir şeyi indirmeye yarayan bir küçük yokuş olduğunu gördük. Arabadan, düğmelere basarak rahatça kullandığı tekerlekli sandalyesiyle 40 yaşlarında güzel bir kadın indi. Taksi küçük yokuşunu aldı, kapıyı kapadı ve gitti. Kadın, müzenin kendisi gibi engelliler için yapılmış olan girişinden kolayca içeri süzüldü. Bileti vardı onun.
Ve görünüşe bakılırsa, tek başına müzeye gelmesine de bir engel yoktu.
O kadar etkilendik ki, fotoğrafını çekmek istedim bu anın.
Ama yapmadım.
Sadece anneme dönüp “Anne gördün mü bak, bizde olsa bırak arabasıyla taksiye binmeyi, (şimdi anlıyordum Londra’da niye taksilerin küçük bir oda şeklinde olduğunu) müzeye gitmeyi, tek başına kaldırımlarda bile gezemez” dedim.
Biz, yürüyebilenlere bile tuzaklarla dolu kaldırımlarımızda gidebilmek için hep dikkatle önümüze bakarız.
Bebekli arkadaşlarımdan biliyorum, İstanbul’da bebek arabasıyla gezmek zor zanaat. Mutlaka bir noktasında bu sevdadan vazgeçip, çocuğu kucağına alıyorsun.
‘Dışarı’da gördüğüm bu etkileyici kolaylığı, ‘içeri’de de her yerde görmek benim hayalim. Engellilere kucak açmayan, onlara ihtiyaçları olan taşıtları, küçük yokuşları, asansörleri vermeyen bir yer olmayalım. Anne nolur bizde de olsun onlardan.

Yazarın Tüm Yazıları