Tam Facebook’luk!

Son günlerde gittiğim iş yemeklerinde herkes, tabağındaki yemek de dahil olmak üzere, kıyafetini, masadakileri, şunu bunu çekip Instagram’a koyduktan sonra, derin bir nefes alıyor.

Haberin Devamı

Sanki sıkı sıkı tembihlenmiş bir casus gibi, ‘aman etraftaki her şeyi çekeyim koyayım’ hastalığı salgın halinde.

Bundaki maksat, mesaj ne olabilir diye düşününce aklıma ilk gelen şu oldu:

Hepimiz kendimizin pr’ı (halkla ilişkilercisi) olmuşuz. Sevilme ve takdir edilme müptelasıyız.

24 saat kendimizin a. ne kadar sosyal, b. ne kadar güzellikler içinde c. ne kadar mutlu ve tabii ki d. ne kadar zeki olduğunu ispat etmek durumundayız.

Kendimden örnek vereyim de, sütten çıkmış ak kaşık olmayayım. Geçenlerde yürürken, güzel bir ağaca rastladım. Kış mevsiminde olduğu için ağaç soyunuktu.
Yine de dallarında çiçekler vardı. Sanki çıplak ama boynunda güzel çiçekler taşıyan biri gibiydi.

Hava güneşliydi. Ellerimde eldiven vardı. Her zamanki gibi acelem vardı. 10 sene önce olsaydı, ağacın yanından güzelliğine selam vererek geçerdim.

Onu duygusal hafızama atardım. Peki ben ne yaptım?

Haberin Devamı

/images/100/0x0/55eab2d6f018fbb8f89109afÜşenmeden eldivenlerimi çıkarıp, onun acilen bir fotoğrafını çektiğim gibi Instagram’a koydum.

Altına acilen zeki bir cümle bulmam lazımdı.

Çok zekice olmasa da, fena olmayan şu cümleyi yazdım ben de: “Çıplakken ne kadar da güzelsiniz.”

Bunu post edince rahatladım. Onu sağ salim like’lara, comment’lere teslim etmiştim.

Şimdi tanıdığım-tanımadığım insanlar, o fotoğrafı sevecek, o cümlemi zekice bulacaktı.

Başım göğe erecekti. Herkes tıpkı benim gibi o ağacın yanından geçmek isteyecekti ama ‘üzgünüm leyla’, bunu yaşamış olan ben olacaktım.

Derken...

Karşı kaldırımda, ağaca bakarak kucağındaki kağıda bir şey çizen kadını gördüm.

Çizdiği şey, ağacın ta kendisiydi.

Benim yanından geçip, bakmaktan daha çok çekip paylaşma yoluyla ilişki kurduğum ağacı, resmediyordu o.

Gövdesinin nereden çıktığını biliyordu. (Kaldırımda mıydı, yoksa bir evin bahçesinden dışarı mı sarkıyordu?)

Çiçeklerinin rengini biliyordu. (Pembe miydi, beyaz mıydı fotoğrafına bakmam gerek.)

Ne ağacı olduğunu biliyordu. (Hiçbir fikrim yok.)

Dallarına kuşların uğrayıp uğramadığını biliyordu. (O kadar zamanım yok ki benim bekleyip göreyim.) Kokusunu, dokusunu; gökyüzüyle, gölgelerle ve güneşle
olan flörtlerini biliyordu. O ağacı görüyordu, ben ona dikkatle bak(a)mamıştım bile!

Instagram’da onu görenler de, ne yazık ki, ona dikkatle bakmayacaktı.

İnternet de, tıpkı hayat gibi, vaktin bol olduğu bir yer olmaktan çıktı. Çabuk çabuk oldu o da.

Geçenlerde, bir anın güzelliğini ‘tam Facebook’luktu’ sıfatıyla tanımlayan iki kızın konuşmasına şahit oldum. Aklıma ağacım geldi.

Ona ağacım demeye utanıyorum, resmini çizen kadın hak ediyor onu.

Bense, Gemlik Körfezi’nde pattadanak denizi görünce şaşırıp şiir yazan Orhan Veli olmak istiyorum.

Yazarın Tüm Yazıları