Sonbahar okulu

İşte benim mevsimim başladı.

Haberin Devamı

Doğum günümün ayı. Yaza son noktayı koyar. Şimşekleri çakar.

Yağmurları bütün gün yağdırır ve rüzgara engel koymaz. Göğe gri tülünü çeker ve işte sonbahar geldi dedirtir. Yazın o sıcak tavasından inmek benim hoşuma gider.

Sonbahar çocuğuyum ne de olsa. Kafamı toplar, işime gücüme dönerim.

Sürekli gölge peşinde koşmaktan kurtulmuş olmanın güzel serinliğiyle havalanırım.

Biliyorsunuz beni, düşünmeden edemiyorum bir sürü şeyi, fakat bu sonbahar, düşünceyi savmayı öğreniyorum.

Düşünceler eskiden kralımdı, onun indirdim, artık kraliçem an’lar.

Anların da arası düşünceyle pek iyi değil, çünkü düşünceler ya geçmişten ya gelecekten gelen büyük harfli cümlelerden oluşuyor genelde.

An’sa şuracıkta olup bitenin küçük harfli hali. Bir konsantrasyon istiyor duyulmak ve yaşanmak için.

Haberin Devamı

Ve işte benim bu sonbahar dersim bu.

İşte bu yüzden bu mevsim okul gibi bana.

Başka hangi dersler açıldı içimde bakayım...

İnsan yetiştirmeye giriş 101.

Bu ders aslında dört yıl önce açıldı ama ilk iki yıl bir şeyin farkında değildim, elime kitabı kalemi alabilmem iki yılımı aldı. Bir insanın hayatının ilk başındaki insan prototipiydim ve kendime gelsem iyi olurdu.

Nereye baksam ne okusam, ‘dön de kendine bak’ deyip durdu.

Dönüp kendine bakmayı kimse sevmez biliyorsunuz.

İnsan aynasıyla denk geleceğine, konu komşuyla, memleketle, arkadaşlarıyla, kendi anne babasıyla denk gelir daha iyi. Onları çekiştirmek çok daha kolaydır çünkü.

Halbuki aynayla denk gelmek, fark etmek demek olur.

İnsan yetiştirmeye giriş dersinden geçebilmek için, bu aynayla uzun zaman geçirmeyi kabul etmek de gerekir. Kendin o değilsen, kimseye o ol diyemezsin. Yapmadığın şeyi yaptırmazsın.

Uymadığın kurala kimse uymaz.

Ağzından çıkan laflar içinden gelmiyorsa, kimse onları duymaz.

Bu dersimi kendi kendime usul usul çalışırken, karşılaştığım bir bilgi çok hoşuma gitti.

Çocuklukta, özellikle ilk yedi yaşta çok önemli iki şey var, koruması, gözetilmesi gereken.

Bağlanma ve kendin olabilme. Bunu Gabor Mate’in konuşmasından öğrendim. Bağlanma, hayatın ilk yıllarında, sevildiğini iliklerine kadar hissederek anne babana ya da seni büyüten birine teslimiyet. Bağlanma, yan yana durarak olmuyor.

Haberin Devamı

Orada olmak ve dikkat vermek gerekiyor yavruya.

Eğer kabloların birinin yüreğine bağlanmışsa, hayatın aydınlanıyor.

Işıklar yanıyor ve artık kendini karanlıkta hissetmiyorsun.

Bunları Gabor söylemedi ben şu an tamamen emprovize bağlanma serenadı yapıyorum.

Fakat bu yeterli değil, bir de ‘kendin olabilmen’ lazım. Otantik kendin olabilmen. Hani siz de mutlaka duymuşsunuzdur, bir arkadaşınız aşık olur ve size gelip ‘onun yanında tamamen kendim olabiliyorum’ der.

İşte o bir lüks. Lüks çünkü insan büyürken, etrafı tarafından sevilmenin yollarını not eder. Özellikle de bağlanmasında kopukluk varsa bunu takıntı haline getirebilir.

Güzel olduğum için, akıllı olduğum için, sportif olduğum için, başarılı olduğum için, iyi bir eş olduğum için, komik olduğum için seviliyorum der. Ve sonra kendini kendi olarak tutacağına, o sevilme sebebine dönüşmeye çalışır.

Haberin Devamı

Dünyanın en acıklı takası budur. Kendin olmayı, sevilmek için bozdurmaya başlarsın.

Ve sonunda sadece güzellik, komiklik ya da iyilik olur çıkarsın.

Renklerin kalmamıştır. Sevildiğin şeyle kaplanır ısınırsın.

Halbuki ta en başından sadece kendin olduğun için sevilseydin, sevgin koşulsuz olsaydı rengarenk olacaktın.

Evde de eğitimde de kafayı takmamız gereken bir şey bu.

Çocuklar, sadece kendi oldukları için ve bu sayede saygıyı hak ediyorlar.

‘İyi davranırsan severim’ olmamalı.

Sonbaharda açılan diğer derslere yer kalmadı, onlara da haftaya devam edelim.

Kalbinizi açın, kapanmasın diye koyun güzel bir taşı rüzgarlar kapatamasın.

Bohçacı teyzeler gibi yayın yere kendinizi, her renginizi, batan ya da akan her kumaşınızı koklayıp öpün tek tek.

 

 

 

 

Yazarın Tüm Yazıları