Sohbetin hazin sonu

Kimse kimseyle oturup, şöyle derin derin gözlerinin içine bakarak konuşmaz oldu.

Haberin Devamı

Herkes mesajında, sosyal medyasında, mailinde. Herkesin bir gözü cebinde. Buna bu kadar kafayı takan tek ben miyim diyordum, değilmişim.

‘Sohbeti Geri Kazanmak’ (Reclaiming Conversation) kitabında okuduğum kadarıyla, bu iş artık ciddiye binmiş. Teenager’larla araştırmalar yapılmaya başlanmış.
Cep telefonu dünyasına doğan ve yüzünüze bakarken, rahatlıkla mesaj yazabilen yeni neslin arkadaşlıklarına bakmışlar. Ne görmüşler dersiniz: Empati duygusu gelişmiyor.
Neden? Çünkü mesaj yazarak, duygu geçmiyor. Emojiler filan palavra. Birbirlerinin gerçek duygularından bihaber, kalp kırdığında farkında olmayan harfler dünyasında yaşayan bu gençlik, empati becerisini kaybetmiş. Yaptıklarının karşı tarafta yarattığı duyguyu bilemiyor.
Sohbet, yüz yüze bakılınca, karşındakini dikkatle dinleyince yapılan o güzel alışveriş, bize kelimelerden çok daha fazlasını veriyor. Hatta diyorlar ki, yan yanayken laflarımızdan çok beden dilimiz ve mimiklerimizi okuyormuşuz.
Kelimeler çok satıhta kalıyormuş. Mesela ben senden bir şey istiyorum, sen bana evet diyorsun, ama aslında gönülsüzsün, yüzüne gülme emojini yapıştırsan bile gönülsüzsün. Ve ben bunu ancak senin ses tonundan, vücut dilinden ve mimiklerinden anlarım. Hatta sadece onu değil, seninle ilgili birçok şeyi daha anlarım.
Sohbet etiğimiz her saniye, adım adım sana yaklaşırım ve en önemlisi, ayna nöronlarımla, hissettiklerini hissedebilirim. Eminim hepinizin, hayatınızda en az bir kez, karşınızda biri ağladığında gözleriniz dolmuştur. İşte buna ayna nöronlar sebep oluyor. Senin duygu ceketini giyip, bir an sen olup, senin ayakkabılarınla, senin yoluna basabiliyorum. Empati zaten bu değilse nedir?
Yüz yüze bakmazsak, empati kuramıyoruz, nokta. Trafikte, birbirine dokunan arabalardan hep öfkeli insanlar iniyor. Niye?
Araba kullanıyoruz ve birbirimizin yüzünü okuyamıyoruz. Halbuki kaldırımda, dirsek atarak geçenler kavga etmez.
Döndükleri an karşılarında bir surat bulurlar çünkü. Duygular taşıyan bir surat. Özür dilerken ya da acelesi varken samimi olan birinin suratı. Konuşmadan bunları anlamak kolaydır.
Ne zaman birisiyle ‘gerçek’ bir sohbet etmek istesem, önemli bir şey söylemek istesem, yanına gidiyorum. Cebimi de masaya koymuyorum. Vaktimi, dikkatimi, varlığımı ona veriyorum. Susup onu dinliyorum. Gözlerindeki altyazıyı okuyorum. Gözünü kaçırarak söylediklerini ve en önemlisi hiç söylemediklerini dinliyorum.
Gerçeğin orada olduğunu biliyorum. İki nokta üst üsteden sonra gelen kapalı bir parantez işareti ne kadar gülebilir ki?
:) İşte bu kadar.
Demem o ki, sohbeti unutmayalım. Kıymetini bilelim. Nasıl bir psikologla yazışarak, emojiler koyarak terapi seansı yapamıyorsak, sevdiklerimizle de gerçek bir ilişki kuramayız.
Evet, cepler bilgisayarlar bizi tatsız karşılaşmaların, bağrışmaların arenasından yalancıktan koruyabilir ama o meydana çıkmadan sevgi de aşk da yaşanmaz. Kaçak yaşayan, kaçık yaşar.

 

Yazarın Tüm Yazıları