Sevgili ‘şu an’

Seninle fazla buluşamıyoruz. Haklısın, insan kafası zıp zıp, iki ileri bir geri zamanda hoplayıp duruyo.

Bakar mısın, şu basit cümleyi yazarken bile, iki kere geçmişe, bi kere geleceğe gittim. Gittim de geldim mi sanki! Kimbilir aklım nerde... Arasam da bulamam. Halbuki amacım seninle olmak. Sadece seninle, burada. Her eşsiz şey gibi, o da nadir.
Geçen gün aklıma, sana ulaşmak için ‘nefes’ime binmek geldi. Hani şu bizi canlı tutan, fakat unutup gittiğimiz içsel rüzgar. ‘şu an’a beni bağlayan tek kablonun o olduğunu farkettim. ınsan nefesinin sesine, ritmine, azlığına çokluğuna dikkat etmiyor. Onu varsayıyor. Halbuki bizi varsayan o! ıçine çektiğin tüm duygular ordan giriyor, atık duyguları da o atıyor. Nefesin duygu taşıdığını yeni farkettim. Fransız bir nefes öğretmenim var, o ‘çek’ diyince, kuyudan su çeker gibi çekiyorum almak istediklerimi, o ‘ver’ diyince de, çöpleri kapıya koyuyorum. Vallahi bu trafik sırasında, sağa sola dikkatim kaymıyor. Sağ sol derken, geçmişten gelecekten bahsediyorum. (Onlar da, ‘şu an’lardan yapılıyor aslında.)
Nefesi çekerken, ‘let’ diyo fransız öğretmen, verirken de ‘go’! Bu çok hoşuma gitti. Yani alırken ‘bırak girsin’, verirken ‘bırak gitsin’. ınan kendi kendime etrafta dolaşırken bile, bunu fısıldamaya başladım. Nefes alış veriş ritmimin üzerine, leeet gooo, diye söz yazdım. Bu içsel rüzgarla, -evet onu böyle çağırıyorum artık- bu kadar haşır neşir olunca, ister istemez seninle buluşmuş oldum. Galiba, meditasyon falan gibi dinginliklere giden yol da buymuş. Dur bakalım. Herşey sırayla. Nefesime tutunup seninle buluştuğum anlar, masal kitabı gibiydi. Gözlerim kapalı, bedenimin içine girip, kalbimin oraya kıvrıldım ve ritmini dinledim. Uf! O nasıl atmak öyle! Gümbede güm güm! Hele o damarlarda akan kan şelalesi! Londra’da vücudundaki tüm sesleri duyabildiğin bir odadan bahsetmişlerdi. Tabut gibi daracık ve sünger kaplıymış, ama sesleri duyunca çok şaşırıyormuşsun, müzik gibiymiş. Hatta bundan müzik yapılırmış. Bir sonraki seyahatimde araştırıp, gidicem.
Fazla uzatmayayım, birşey daha düşündüm öyle tek burnumu tıkamış nefesler falan alırken, senin adın ‘hediye!’. Present*! Hiç daha önce bunu düşünmemiştim. Oturdum sana bir şiir yazdım:
Madem şu an hediye
Dünde yarında gezinip durmak
Ne diye?
Seni nefesiyle öpen, nil.
* İngilizcede ‘present’, hem şu an hem de hediye anlamına geliyor da ondan.
Yazarın Tüm Yazıları