Sen Lisa Simpson’sın!

Kendini yalnız hissettiğinde, güvenebileceğin kimsen olmadığını düşündüğünde bilmen gereken tek şey...

İnsan hiç çizgi film seyrederken ağlar mı? Ben ağlamıştım. Dogville’i seyrettikten sonra da olan şey olmuş, ruhumda ‘elde var bir’ olmuş, yanaklarımdan bir şeyler taşmıştı. Mutluluk gözyaşı değil, acıdan da değil, anlama gözyaşıydı. Ya da hayatla ilgili bilip de unuttuğun bir şeyi derinden hatırlama gözyaşı. Bazı nadir anlarda kendini torununmuş gibi dizine oturtup bir şeyler anlatırsın ya.

Daha konuşmayı becerememiş küçük bir varlığa, kulak dolgunluğu olsun diye, ağır bir bilgi yüklemek gibi mi yani? Sanki. Peki bir gelgitin iç denizlerde yarattığı yükselme sonrası gözlerden taşan suya ağlamak mı demeli? Belki.

Benim o günkü gelgitim ‘The Simpsons’da olmuştu işte.

***

Aynen de şöyle olmuştu: Evin küçük kızı Lisa güneşli bir Springfield sabahı okula gelir. Öğretmeni gitmiş, yerine bir yedek öğretmen gelmiştir. Kovboy şapkalı bu garip adamın adı Mr. Bergstrom’dur ve diğer öğretmenlere benzemez.

İşi hafızayla değil motivasyonladır. Küçücük çocuklara ‘herkes kendini en güçlü hissettiği şeyi bir kağıda yazsın’ gibi egzersizler yaptırır. Bu dilini uzatıp burnunun ucuna değdirme bile olsa önemli değildir. En iyi yaptığın şey neyse nedir. Bizim Lisa’nın ‘en iyi’si saksafon çalmaktır. Bu adam ona bir gün büyük bir müzisyen olacağını söyler. Lisa Simpson bir yetenektir. Bu yeteneği, onu istediği yere taşıyacak, müziğini bir gün dünya dinleyecektir.

Lisa elinde olmadan bu adama aşık olur. Hatta emin olur. Dünyada ondan başkasına ihtiyacı yoktur. Bilgisini eğlenceye ve motivasyona çevirebilen bu adam Lisa’nın varlığına tercüman olmuştur.

***

Lisa öğretmenini çaya davet etmek için annesini ikna eder. Bu haberin heyecanıyla okula koşup sınıftan içeri bir girer ki ne görsün: Eski öğretmen geri dönmüş!

‘Peki o nerde?’ diye sorar. Mr. Bergstrom tren istasyonunda başkente gitmek üzeredir. Springfield’daki görevi sona ermiş başka bir okuldan çağırılmıştır. Lisa hemen tren istasyonuna koşar. Mr. Bergstrom tam trene binmek üzereyken Lisa seslenir:

Mr. Bergstrom, Mr. Bergstrom!

Ve Lisa’nın bir tren istastonunda, benimse evimdeki koltukta gözyaşları içinde yaşadığımız diyalog başlar:

Lisa: Mr. Bergstrom gidemezsiniz. Siz bugüne kadar bize gelmiş en iyi öğretmensiniz.

Mr. Bergstrom (diz çöker, Lisa’yla aynı boya gelir): Yedek öğretmenlerin hayatı böyledir işte. O bir hilekardır. Bugün beden eğitimi için şort giyer. Yarın Fransızca konuşur ya da testere kullanmayı biliyormuş gibi yapar. Tanrı bilir başka neler...

Lisa: ...sizi çok özleyeceğim.

Mr. Bergstrom (cebinden çıkardığı bir kağıt parçasına bir şey yazar ve Lisa’ya uzatır): Al bunu, kendini yalnız hissettiğinde, güvenebileceğin kimsen olmadığını düşündüğünde bilmen gereken tek şey budur.

Lisa (henüz okumaz, kağıdı avucunda sıkı sıkı tutar): Teşekkür ederim.

Anons: Herkes binsin.

Lisa (tek ayağı trenin merdiveninde binmek üzere olan Mr. Bergstrom’a): Demek buraya kadarmış. Sakıncası yoksa sizi hayatımdan söküp çıkaran trenin yanından koşmak istiyorum...

Mr. Bergstrom (Lisa trenin yanından koşarken pencereden bağırır): Hoşçakal Lisa tatlım. Ben başımın çaresine bakarım. Sen sadece notu oku.

Ve Lisa gözyaşları içinde okur notu:

Sen Lisa Simpson’sın.
Yazarın Tüm Yazıları