Sen hiç hoşgördün mü

İngilizce’deki ‘compassion’ kelimesi, içinde acıma olmayan bir merhamet duygusuna işaret ediyor gibi geliyor bana.

Haberin Devamı

‘Acıma’, kibir dolu bir duygu. Birine acımak için kendini bir üst mertebeye koyman gerekir.
Kimseye de faydası olmaz, acınanı daha da acıtır.
‘Compassion’sa, sempati dolu bir empati gibi. Horgörüsüz bir hoşgörü. Dünyayı değiştirecek, barışı getirebilecek kadar güçlü bir kelime. Yazar Karen Armstrong yıllardır bu kelimeyi boşuna kafamıza kakmıyor. Ted konferansında tanışma fırsatı bulmuştum.
Kendini bu kelimeye adamıştı. Dinler hakkında onlarca kitap yazmış eski bir rahibe olan Karen, Babil’den bu yana bütün ahlak anlayışlarında, bütün kitaplarda, aynı ‘altın kural’a rastlamış: Başkalarına, onların sana davranmasını istediğin gibi davran.
Ya da: Kendine yapılmasını istemediğini, başkasına yapma.
Bu kadar basit, nokta. Bu kadar ezbere bildiğimiz bir şeyi yapamıyoruz işte. Yapsak, bugün olan bu zalimliklerin hiçbiri olmazdı.

Haberin Devamı

Peki hayatımıza nasıl katacağız merhameti?
Kimseye acımadan, kendimizi başkasından ayırmadan nasıl becereceğiz bir ‘yabancı’yı sevmeyi?
Söylemesi, yazması kolay. İçinde bunu yeşertmesi zor. Niye zor, çünkü kendimizi bir yere, bir gruba, bir sınıfa ait hissetmeden yapamıyoruz.
Bunu yapabilmemizi sağlayan yegane aletimiz, kendimizi ayrıştırma. ‘Başkaları’ konusunda mutabık kaldıktan sonra, pencereleri nefeslerden buğulanmış otobüsümüze binip, herkes nereye gidiyorsa gidiyoruz işte. Ama bizim gibilerin bindiği bu otobüste, nefessiz kalmak an meselesi. Çünkü kapalı yerlerin hepsi gibi o da boğucu ve monoton.
Halbuki dışarısı derya. Başkaları cennet. Halbuki dünyada oksijen bol. Halbuki gökyüzü, hepimizin altında yaşadığı gündüz mavi/gri/turuncu/pembe gece yıldızlı/aylı/siyah renk değiştiren muhteşem bir çatı.
Altında birkaç milyar ölümlü, neyi paylaşamayız da aramıza girer husumet? İnsanın doğası deyip geçmeyelim, biz doğamızı terbiyemizle meşhuruz canlılar aleminde.

Karen Armstrong, ‘merhamet’i, ‘empati’yi, ‘hoşgörü’yü geliştirebilelim diye, bize günlük egzersizler hazırlamış.
Hepimizin her gün kolayca yapabileceği şeyler. Mesela: Bir daha otobüse, dolmuşa, vapura, trene bindiğinizde, size ‘en benzemeyen’ insanı bulun.
Yaşça, görüntüce, tavırca size en uzak olanı, kendinizi şu ya da bu sebeple en en en uzak hissettiğinizi... Sonra içinizden, ona iyi dilekler dileyin, mutlu bir hayatı olmasını isteyin. Bu kadar.
Her şeyi değiştirmek için bu kadarı yeter.

Yazarın Tüm Yazıları