Küçükken saygı kelimesini hiç sevmezdim. Metalden yapılmış, büyük harfli bu kelime bana resmi geçit törenlerini hatırlatırdı. Küçüklere sevgili, büyüklere saygılı olunurdu. Küçük olduğuma göre bu durum benim için sıkıcıydı.
Ayağımı denk almayı, kelimelerimi hızla pirinç ayıklar gibi ayıklayıp durmayı sevmezdim. Saygı yoksa iyiydim rahattım, saygı varsa rahatsızdım gitmek isterdim. Öyle rütbe dolu bir evde de doğup büyümedim. Ailem genç, arkadaşçıl, rahat, apoletsiz ve yıllar sonra anlayacağım üzere düpedüz çocuk tiplerden oluşuyordu. Zorlanıyorlardı ciddi durmak için. Anlayacağınız, saygı kelimesini okul hariç hayatıma sokan olmadı. Sonra sevgiyi es geçip, aşkın gazıyla yanan ilk gençlik yıllarım başladı. Tutkunun tutkalıyla kendimi bir türlü diğerinden ayıramadığım zamanlarda ne laf işittiysem, ne laf ettiysem yaraları hızla kapandığından mühim değildi. Saygısız kelimesi kullanılsa komik olurdu. Öfke belki, delilik tabii ki ama saygı bizim olduğumuz odalara giremezdi. “Saygılı ol” diyeceğimize duvarda kültablası patlatırdık daha iyi. Yıllar yılları kovaladığı için, gidip saygının kapısını çaldığın günlere de hemen ulaşıveriyorsun. Bugün etrafımda yumurta çürüğü kokan ilişkilerin çoğunun, saygı vitamini eksikliğinden, saçlarının döküldüğünü, tırnaklarının sarardığını, dillerinin şiştiğini görüyorum. Meğer annemlerin apartmanında eşi vefat ettikten çok sonra bile, dimdik sırtla (kimse eğip bükmeye çalışmamış) güler yüzle konserlere giden ve eşini düşününce hemen içinden “Allah ondan bana yaşattığı güzel yıllar için razı olsun” cümlesi geçen Zübeyde teyzelerin sırrı buydu. Evet, belki eskiler bizim yanımızda birbirlerine ‘hanımefendi’, ‘beyefendi’ diye hitap ederek bizde mesafe duygusu uyandırdılar ama aralarında esen o rüzgârdan nefesler de aldılar. Aralarındaki o koridor sayesinde, kapının yolunu da diğer odaların ışığını da gördüler. Çok önemli bir kelimeyi saklıyorlardı mendil ceplerinde: Saygı. Bugün artık bu kelimenin düşüşüyle, bütün cümlelerin devrileceğinin farkındayım. Bozdurup harcamanın kolay olduğu bir şey kalp. Küçük metallere ayırırsan şayet, bir daha bütün kağıda çevirmen zor. Bakışlar, dokunuşlar, kokular kadar kelimeler de bütün ilişkilerimizde başrolde. Birbirimize bir şey söylerken, sese volüm verirken tekrar tekrar dinlendiğinde rahatsız etmeyecek melodiler yazmalıyız. Şayet insan 30 sene sonra bile kulağını tırmalayan şeyleri dinliyor shuffle’dan. Aşk kadar, sevgi kadar güzel geliyor şimdi kulağıma saygı. Özellikle uzun yolculukların yakıtı o. O varsa, aşkınız da sevginiz de zarar görmeyen ‘fragile’ kutularla seyahat ediyor. Ne mutlu sevgisini saygıdan geçirene, zira saygı koparsa sevgi tutamaz.