Gemi seyirdeydi. Uyandım... Balkon kapısını açtım. Önce güneş vurdu yüzüme. Sonra, sular kulağıma ‘bak bu Nil’ dedi, ‘adını aldığın nehir’. Saçlarım rüzgarla kolkola girdi. Birkaç adım attım onlarla ve baktım etrafa. Sol kıyıda Mısır’ın Afrikası. Vahşi doğası, muz ve palmiye ağaçları. Sağdaysa, Arap yanı. Sarı evleri, nehirde çamaşır yıkayan kadınları, toprağı. Gözlerime yaşlar doldu. Oturdum. Kafamı sağa yukarı çevirince, hayatta en sevdiğim insanlardan birkaçını gördüm. Onlar da erken kalkmış, onlar da büyülenmiş, bakakalmış. Fotoğraf çekti birkaçı. Tek laf etmedik. Duyguların lafını kesmemeli. Sonra giyinip, yukarı çıktım. Sanki gökyüzünün altında, bir cennete düştüm. Böyle yer var mıdır? şöyle düşünün. Sanki elli kişilik bir piknik. Küçük tenteler, altlarında minderler, minderlerin üstünde birbiriyle anlaşan, gülüşen insanlar. Beyaz, bembeyaz bir elbise giyiyordum ama gelinlik değildi. Küçük bir kız çocuğu, koşarak kollarıma atladı. Adı ‘peri’ymiş. Kucağıma aldım onu. Etrafıma baktım. Bu gerçek olabilir mi? Ailem ve hayatta en sevdiğim herkes, şu an bu gemide. Sanki Nuh’un gemisi. Ağlamıycam ama. Kahvaltı edicem, sohbetlere dalıcam. Sonra, başka bir görüntüye atladı rüyam. Hepimiz gemideki merdivenlere dizilmişiz, aramızdaki yerlilerin teflerine uyup, dans ediyoruz. Onlar ne yapıyorsa aynısını yapıyoruz. Sanki bir trans anı. O an, dünyadaki bütün ritüellere inanıyorum. Bütün ateş danslarını, bütün ritimleri, bütün yaşatılan döngüleri selamlıyorum. Sonra bir uçak, beni bütün bunlardan koparıp, Kahire’ye götürüyor. Oysa ne kadar alışmışım, üç gündür Nil’de akıp gitmeye. Belki de geçmiş bir hayatımı, gezip görmeye. Kahire’de, ‘evet’ diyorum bir soruya. Sonra ağlıyorum yine. Sanki, zaten elimi hiç bırakmamış bir sevgiliyi, hırkamın içine sokmuşum gibi... Gemideki herkes orda değil o an. Ama ordalar. Nasıl oldu bilmiyorum, galiba biraz sarhoşum da, çünkü dönerken ‘boşverin piramitleri gemimize dönelim’ diyorum. ‘Nile Adventurer’ gemimizin adı. Sanki bana, ‘bu yeni maceraya hoşgeldin’ gibi bir şakası var. Gülesim var. Herkese, yıldızlara, hayata, kainata, bir düzene oturmuş, bağdaş kurmuş herşeye gülesim var. Seviyorum hepsini çok. Annem, babam, kardeşim, gökteki Orion’un üç yıldızı gibi dizilmişler, şahit oluyorlar rüyama. Gözleri dolu, dillerinde bir şarkı, ayaklarında bir dans, teslim ediyorlar beni. Tam zamanında. Bütün bunlar arasında bir ara, Lucsor’da ya da Aswan’da bir gece, bir böcek heykelinin etrafında birkaç kişi on kere, güle oynaya döndük mü? Hanginiz dedi, ‘burda on tur dönerseniz dileğiniz gerçek olur’ diye? Rüyamda buna inanmışım. Dileğimi tahmin edebiliyorsunuz. Rüyalar hep gerçek biliyorsunuz.