Paylaş
Yine seninle atlıkarıncaya bineriz. Otelin önündeki çeşme kesin donmuştur. Akan bir suyun donması beni hep şaşırtıyor. Yavaş çekimde izlemek isterdim. Hareket eden bir şey nasıl bu kadar sakinleşiyor ve hatta duruyor. Suyun kış meditasyonu sanki. Sanki, seninle karlar içinde, bu küçük şehirde parmağımızı şıklatmışız da her şey donmuş gibi. İnsan bazen hiç ummadığı yerlerde harikalar diyarında değil mi!
Sonra o köpeği olan adamın dükkanı ve ordaki şapkalar! Dünyanın en deli şapkalarını dünyanın en düz insanlarına satmaya çalışan bu adam da seninle ben gibi, “Burdaysam nolmuş, her şey her yerde zaten” der gibi. Aslında haklı da. Fötr şapkanın üzerine ponpon koyan biri için gerçekten fark etmez. Yine çok güzel bir vitrin yapmıştır, yine köpeğine üstünde rahat rahat yatsın diye koca bir kürk almıştır, yine tanıyacak beni görünce. E, kaç kişi mutlulukla el çırparak giriyordur dükkanına değil mi!
Sonra o ucuz sushiciye yürürüz. Yürüyen raydan en sevdiklerimizi toplar, montlarımızın üstüne oturarak ve sokağa bakarak yeriz. Sen yine wasabi sosunu gösterip “Bu yeşil çok acı” dersin. Ve yine yemek bitişi kasaya gider, şeker sorarsın. Şu şeker isteme huyundan bir türlü vazgeçemedin. İlerde bana, “Hayat dediğin şeker istemekle geçiyor” da dersin sen, değil mi!
Sonra o küçük ışıklı panayır yeri, karlarda üşüyen ayakların çıkardığı yürüme sesi, sıcak şarap ve sosis kokusu. İnsanın kollarıyla kendine sarılması, ağızdan çıkan duman, çok şükür sıcacık bir cafe. Aaa, termal havuza da gider miyiz? Hani içine girince, üstü açık tarafına yüzüp hiç üşümediğin? Ama ordaki soyunma odası kadın erkek karışık! Biliyorum bu senin için fark etmiyor ama benim her seferinde garibime gidiyor. Neyse ben oraya giderken mayomu içime giyerim değil mi!
Annemin teyzesi Leman Hanım, yine koltuğunda oturuyordur. Yanında yine şekerleri vardır ve televizyonda Türkiye vardır.
Hâlâ aklı başında ve sitemkârdır. Bizi görse sevinir, ellerini tutsak ısınır, sarılıp öpsek mutluluktan uçar. Bisküvisinden yemesek olmaz. Anneanneme benzediğimi ama tabi anneannemin benden kat kat güzel olduğunu söylemese olmaz.
“Dış işlerine gir” der bana yine. “Saçlarını kes bu ne” der. Kendi yaptığı bir espriye kahkahayı patlatır patlatmaz, “Hiç aramıyorsun beni” deyiverir. Haklı. Sen tabi bütün bu konuşmaları anlamadığın için, oyun olmayan o yerden hemen sıkılırsın. Ama yine de oraya kadar gidip de, Leman Teyze’yi ziyaret etmeden olmaz değil mi!
Otel odam, yine o meşhur kumarhanenin bahçesine bakar. Sera gibi üstü camlı kış bahçesinde kahvaltı ederiz. Dışarıdaki karlara bakarız. Şapkacıdan aldığım komik şapkayı kafana takınca, resmini çekerim. O altın rengi güzel buklelerini koklar, içime güzel geleceğinden çekerim. Birazdan uçaktan indiğimde, bana koşarak geldiğin anı iple çekerim. Sen ben olmak istersin, ben sen olmak isterim değil mi!
Benim canım güzel yeğenim Peri, söyle hayat insanın isminin geçtiği deli bir hikaye değil mi!
Paylaş