PaylaÅŸ
Bildiğin disko. Karanlık, kalabalık, bangır müzikli, alkollü kokteyl işte. Gidersin, eğlenmezsin, çıkarsın, sevinirsin. Hayatının diskoda geçmediğine sevinirsin. Fakat bu farklı. Ayağına pateni takmak zorundasın burda. Kapıda hemen sıraya giriyorsun, ayakkabılarını verip, ayak numaranı söyleyip, patenleri takıyorsun. Sonra da en yakınındaki duvara gidip, yapışıyorsun. Kayarım ya da kendime rezil olurum diyerek yavaştan başlıyorsun kaymaya.
Gerçi benimkine pek kaymak denemez, onun omuzundan bunun koluna bir hızlı seyahat... ti... İlk başta...
Sonra ben, ah ben, nasıl o disko ışıklarının altında turlamaya başladım bir görseniz. Sonra öğrendik ki, başka odalar da varmış, birbirine küçük yokuşlarla bağlanan. Bir cesaret, 2. odaya geçtik sonra-insan bu hep daha fazlasını istiyor-, 3. odaya girdik. Her odada farklı bir dj çalıyor. 3. oda en büyüğü, orada en hızlı kayanlar ve en artistik hareket yapanlar var. Ben, o dönen ’ileri seviye’ patencilerin arasına katılıp, dönmeye başladım. Bir yandan kayıyorum, bir yandan elimdeki fotoğraf makinasıyla fotoğraf, video falan çekiyorum. Çünkü bu delice bir rituel gibi.
Bazı patenlerin tekerlekleri ışıklı. Yerlerde renkli ışıklar dönüyor ve çocukluğumdan şarkılar çalıyor. Whitney Houston hiç çalmadı ama benim kafamda sürekli Whitney Houston çalıyordu. Onu uygun görmüşüm demek, bu olayın soundtracki olarak.
Derken, şımardık, büyük tur diye bir şey uydurduk. Yani bütün odalardan geçen koca bir dönüş yapıyorsun. Bir tek, odalardan odalara geçerkenki yokuş yukarılar zor oluyordu. Neyse, döndüm, döndüm, kollarımı kaldırdım, dans etmeye bile başladım.
Daha doğrusu tam başlayacaktım ki, dj yavaş kayanların kenara çekilmesini ve hızlıların ortaya gelmesini istedi.
O an, o iyilerden biri olmayı o kadar istedim ki. Bayılırım ortalara çıkmaya.
Ama herkes gibi paten gücümü bilip, kenarda durdum. İyiler, ki benim gözümde ’seçilmişler’di o gece, ortaya çıktı. 10-15 kişilerdi. Çoğu erkekti, çoğu siyahtı.
Hayatın aynısıydı. Onlar bizden iyiydi. Yarısı doğuştandı, yarısı çok çalışmaktandı. Her şey de olduğu gibi. Biz onları yavaşlatıyorduk. Çünkü onlar o kadar hızlı kayabiliyorlar ki görmelisiniz.
Yan yan, geri geri, havada döne döne. Gözlerimizi üzerlerinden alamadık. Onları rahat bıraktık. Ya da serbest bıraktık. Onlar olmasa ne kadar sıradan hayat!
Zıplamasalar, çok hızlanmaslar, yere kapaklanmasalar... Sonra dj ’hadi hep beraber’ dedi, aralarına karıştık. Bir kere düşer gibi oldum, ’beyazlı olan’ beni yakaladı. Güldü ve geçti.
Bir kere, aralarından ’ışıklı patenli kız olan’ bize, ’yukarı bakın, yere bakmayın’ dedi geçerken. Onlar bizim meleklerimizdi, merkezimizdi. Onlar düşmekten, bizden daha çok korkuyordu. Çünkü onlar en hızlıydı.
En hızlılar en kötü düşerdi. Ama korkuyla dalga geçiyordu bunlar. Biz kalça kemiğimiz kırılmasın derken, onlar yüzüstü yere kapaklanıyordu. Ama nasıl kayıyorlardı bir görseniz. Yaşamak oydu işte. Ben onlarsız yapamazdım. Bunu anladım. Döndum döndum durdum. Hep onlari düşündüm durdum...
Patenli disko, seçilmiÅŸler, renkli ışıklar ve Whitney Houston! Siz olmadan, ben hiçbir ÅŸeyim.Â
PaylaÅŸ