Paylaş
O akorlar, o sözler, o sesten döküldüğünde kutsal bir kitap okumuş gibi, ruhum saçlarını açıyor. Aksesuvarların hepsi çıkıyor.
Dediklerimin hepsi çıkıyor. Gereksiz olan her şey, yok oluyor.
Detaylar anlamsızlaşınca, geriye sadece kaba olan şeyler kalıyor.
* * *
Hayat kaba olan şeyler zaten. Günse... Gün başka bir şey. Günü bir tişört gibi üstüne geçirip çıkarabilirsin.
Her gün yapman gerekenler yaratır, onları sırayla yaparsın ve böylece gün biter.
Ben ondan bahsetmiyorum. Hayat diyorum ben sana. Toplamından bahsediyorum, dünlerin, yarınların hepsinden.
Görmediğin ve hiç göremeyecek olduğun günler hakkında bir şiir okunuyormuş gibi.
Ritmine bedenini teslim ediyorsun. Al ne yaparsan yap, zaten benim değil, geçici diyorsun.
Melodisine gözyaşlarını, enstrümanlarına neşeni, her şeyini toplayınca çıkardığı sese varlığını sunuyorsun.
Senden çok olan ve hükmen yenilmiş sayıldığın doğa olaylarına benziyor.
Aniden çıkan güçlü bir rüzgâr gibi. Onun çaldığı yerde, tek şansın oluyor: İçinde eriyip gitmek.
O çaymış da sen bir küp şekermişsin gibi. Girer girmez, dağılıyorsun içinde.
İnsanın temel ihtiyaçlarından bir tanesi, kendi küçüklüğünü hissedebilmek.
İşte, bu şarkı da tam bunu yapıyor. Yüce dağlar kadar iyi yapıyor.
* * *
Biraz önce kulaklarımdan içeri girdi.
Bağıra çağıra girdi.
Ben çağırmadım. Kendi geldi.
Bütün köşelerine çarptım. Bütün söylediklerine katıldım.
Büyük aşıklar gibi...
Üstünde zıpladım, altına gizlendim, meydanlarına koştum.
Yine her şeyi bir defada anladım. Ve o gider gitmez yine unuttum.
İşte şimdi buraya bunu bu yüzden yazıyorum.
Şarkıların bu gücünü unutmamak için.
Rüzgâr gülleri döndükçe, fabrikalar çalıştırıyorsa; şarkılar da döndükçe bizi çalıştırıyor.
* * *
Paslarımız gidiyor, gitmiyor mu?
Her şey yetmez oluyor, olmuyor mu?
İsyan kaçınılmaz diyor, demiyor mu?
Aşkın asaletini sadece şarkılardan biliyorsun, görmüyor musun?
* * *
Ona her eşlik ettiğinde, tıpkı doğarkenki gibi, kendi avazını duymuyor musun?
Paylaş