İnsan, kendisinin efendisi olduğuna inanmak istemiyor. Daha doğrusu bu ağır bir şey.
Yani, yaptığın ve düşündüğün her şeyin sorumlusu olmak. ınsan hemen üleştirmek istiyor onu, biraz kader kıza, biraz gen oğlana, kalanı da sağa sola komşuya. ‘Oh’ demek istiyor, ‘sırt üstü bıraktım kendimi, artık nereye gidersem söz akıntının’. Ben de bunlardanım. Kendini yaprak zannedenlerin teslimiyetinden gelen huzur nasıldır bilirim. Fakat, hayatı anlamak bana nasip değil. Bazı oluyor ki, bir düşüncenin kıskıvrak elime geçtiğini görüyorum. Direksiyonu kırıp, ona uğramıyorum ve bunun zevki başka şeyde yok.
Kelimelerle düşünceler çok haşir neşir olduğuna göre, lügatımdan çıkarmak istediğim kelimeler var. Tabi ki ilki, diyalogların piri ‘suçlama cümleleri’. Tahammülüm yok onlara. Ve ne yazıktır ki, konuşmalarımızın yüzde yetmişi gizli açık suçlama cümlelerinden oluşuyor. Ya kendimizi ya da karşımızdakini. Bir küçük test yaparsak, bunlar olmadan konuşmalarımızın azaldığını görürüz. Bu da çok yazık. Çünkü insanın içini buran, burum burum yapan bir şey suçlamak da suçlanmak da.
Diğer çıkarmak istediğim kelimeler: Olmadı, olamaz ve olmayacak. Bu üçlüyü gerçekten sevmiyorum. Bir kere olmadıysa, olmadı. Artık şu an dönüp dönüp arkadaki olmamışa bakıp, önümüzdeki duvara direğe toslamak çok saçma. Olamaz da insana bol bir laf. Çünkü her şey oluyor. Oldurtulabilir. ‘Olmayacak’sa, ne fenası! ınsanın hayalini kurutuyor. Biliyorum ‘neşe’, geyik muhabbeti ve hafiflikten müebbet hapis yatıyor. Ama illa da yerine suç ve ceza koymaya gerek yok. Lügattan silinsin bunlar.
Yerlerindeki boşluklara: Oldu, olur ve olacak koyalım. Bunların iyi manada olanlarını. Daha önce söylediğim gibi, kelimelerin direksiyonunu kırarak, düşünceye hükmetmek mümkün. Geçenlerde olmamış bir şeyi düşünürken buldum kendimi. Bastırmışım gidiyorum ‘olmadı’ otoyolunda. Derken bir u yaptım, bir saptım ‘ama bu oldu, hem bu da su da o da oldu’ya. Bir hız geldi üstüme. Ha, dedim bu kadar basitmiş. Bir tür kas çalışması. Yapın bi bakın. Her şey çok güzel olucak.