O kadar çok yağmur yağdı ki, bir sürü şey düşünmek zorunda kaldım

Yağmur benlik bir şey. Herkesi üşütürken, beni ısıtır. Olmadık hayaller kurdurur. Evde oturtturur. Dışarıda olmadığın için kendini kötü hissetmediğinden, elde avuçta ne var ona baktırır.

Haberin Devamı

Vicdan azabı olmadan durursun. Yağmurda koşturacak halim yok ya. Dört duvarının arasına, biriktirdiğin şeylere bakarsın. Eşyalara. İnsanlara. Çocuklara. Kitaplara. Pencerelere. Buzdolabındakilere. Kapı çalınca gelenlere.
Odalardaki şeyler netleşir. İnsanın vahşi tarafını en iyi yağmur evcilleştirir.
Ne mi düşündüm? Hayır demenin müthiş bir şey olduğunu.
Kapıları açan evet değil, hayırlar. Yolları çizen, bir yere götüren hep hayır.
Seni sen yapan, başkalarından farkını ortaya koyan da, neye hayır dediğin.
Kendini ‘hayır’la buduyorsun. Fazlalık dallarını, solan yapraklarını, işe yaramaz dallarını kesiyorsun.
Güneş olmayan yerlere uzanmayı reddeden ağaçlar gibi.
Hayır diye diye göğe. Hayır diye diye güneşe. Hayır diye diye toprağın daha da derinlerine geçiriyorsun tırnaklarını, köklerini. 
‘Yapamıyorum’ dediğin şeyi yapmanın tek yolunun, onu yapmak olduğunu düşündüm sonra. Başka şey değil. Yapmak. Gidip yapmak.
Planlamak değil. Zaman kollamak değil.
Hayal kurmak değil. Psikologlara gitmek, gelişim kitapları okumak, arkadaşlarınla konuşmak değil. Bir kenara yazmak da değil. Sadece, gidip, yapmak.
Yapamıyorum’u, yapabiliyormuşum’a dönüştürmenin tek yolu, yapmak. Bu kadar basit.
Yap ve gör.
Ertelemenin yastığından başını kaldır. Topu geleceğe savurma. Kaleye vur.
Ne yazık ki, yapabilmenin tek yolu şimdi hemen bugün şu an şu saniye, yapmak. Yarının olmadığı bir dünyadayız. Yarın yok. Bugünün kandırmacası o. 
Kadınların bir şeyleri yapabileceklerine ikna olmaları daha zor. ‘Nedense’ demiyorum, nedenlerini biliyoruz. Zor bu dünya kadına.
Onlar da çözümü sertifikada bulmuş. Sertifika toplayıp duruyorlar.
Sanki bir şeyi başarabileceklerine onay verilmesi, o şeyi yapmaya başlamaktan daha mühim.
“Evet sen Melahat, bu sertifikayla bu işi kıvırmaya biraz daha yaklaştın. Kabul ediyoruz. Lakin...
Bu sertifikanın bir üstüne başvursan, senin için tabii daha sağlam bir garanti olur. O zaman bu işi yapmaya daha da yaklaşmış olursun” diyen bir merci var kafalarında.
Üzülüyorum ben bu kurs ve workshop girdabına kapılanlara. Bitmiyor çünkü bazısınınki.
Yapmayacak diyorum. İkna olamıyor. Gidip de yapayım diyemiyor. Dememişler ki git yap.
Hep yapma demişler.
Hep yapamazsın. Buna da tek çare, aksiyona geçmek. Zaten aksiyon reaksiyonla gitmiyor mu hayat treni?
Bir de değişiyorum ben. Bunu düşündüm yağmurda.
Beş yıl önceki Nil başka, ben başkayım. Bir sürü kabuk bırakmışım, deri sormuşum, yenileri çıkmış.
Tavanlarım daha yüksek, duvar kağıtlarım daha kuşlu. Çiçeklerim daha taze. Aynalarım daha az.
Bir AVM’ye girdim ve herkes delirmiş gibi geldi bana.
Floresanlar ve havalandırmalar altında, dımtıs dımtıs müzik eşliğinde, bal bulmuş karıncalar gibi vıyır vıyır tüketiyoruz.
Kimi koluna parfüm sıkıyor, kimi tabak bakıyor. Kimi elbise deniyor, kimi ayağını bir ayakkabıya sokuşturuyor.
Biri aynada ruj sürüyor, öbürü içeceğine kamış batırıyor. Kimi sırtına kürk atıyor, kimi kulağına küpe takıyor. Kasalar şarıl şarıl işliyor.
Başım döndü. Vanilyalı çay aldım ben de. Almadan çıkmak ayıp olur gibi geldi koca binadan. Çıktım.
Deliler gibi yağmur yağıyordu. Tentenin altında onlarca insan. Kapüşonumu taktım. Tentelerden çıktım. 
Islanmak benim için olay değil.

 

 

Yazarın Tüm Yazıları