Nil’den 2012’ye Nil’den 2012’ye tamam

Senin diğerlerinden farklı bir yıl olacağını söylüyorlar. İnsanlarda bir tür uyanışı müjdeliyormuşsun.

Haberin Devamı

Mayalar seni takvimlerinin sonuna koyup, bir devri kapatmışlar. Çin’de ejderha yılısın, çift sayısın, güzel rakamsın, filmlerde uzay çağısın. Maddenin eriyip, maneviyat olacağı günlerin habercisisin. Biz insanlar canlı bir kürenin üzerinde, en fazla 90 sene yuvarlanıyoruz. Güneş denilen çılgın ateşin etrafında Şaman dansı yapan bu deli gezegenin adı ‘dünya’. Gününü yaşayan, güneşe aşık, dönerek dans eden bir anne düşün.

Her şeyin doğduğu büyük patlamayı, dinozorları, buz çağını, tarihinin karanlık sayfalarını hatırlatınca ‘o artık dün ya’ der gibi hep dünya hanım. Senin gibi zamanlarla ilişkisi hep bir ‘bugün’lük. Her gün ışıkla dolu yeni bir sayfa açıyor.

Her akşam yazdıklarının üstünü karalıyor. Biz buna alıştık. Asıl haberler sende.

Madem bütün cüssesiyle ve vaatleriyle gelen 2012’sin, öncelikle sırtına bindiğimiz ‘dünya güzeli’ni kirletip git gide ısıtan, kutuplarındaki beyazları eritip, canlılar aleminin dengesiyle oynayan, mevsimlerini şaşırtıp onu sarhoş eden biz insanlara akıl fikir ver.

Beynimizde aydınlık yüzü görmemiş bir bölgeyi havaalanları kadar aydınlat. Tüketmeye, tüketemezsek mutsuz olmaya son verme kararı alalım. Yediklerimizle doyalım. Doymayana el uzatalım.

Al al al al al, alamadın mı mutsuz ol ol ol ol ol devri bitsin. Obez ruhlarımız koşsun eritsin yağlarını. Sakin olalım. Bu bindiğimiz lunaparkvari deli küreden inişimizin yakın olduğunu unutmadan, ‘daha çok’ sıfatının sonrasına ne koyduğumuza iyi bakalım.

Doğruyu söylemek gerekirse, insanı mutlu eden her şey sevgi ve aşk kumaşından dikiliyor. Gerisinin tamamı etiket.

Bu konuda uyanırsak, ellerimize giden damarlara başka bir sıvı yolla. Silah tutmasın, el versin.

El kaldırmasın, el ele tutsun. Yumruk yapmasın, alkışlasın.

Bomba yerine çiçek, tokat yerine şefkat koyabilir misin?

Elleri bırakalım dudaklara geçelim, dile hükmedebilir misin mesela? Her şeyin kullandığımız dilden kaynaklandığının farkına varalım.

Önce kelimeleri değiştirelim. Onlar yerine ‘hepimiz’ diyelim bir süre. Çünkü başka türlü anlayamayacak insan toleransı. Başkasının canının yanmasını, kendi canımızın aynı derecede yanması olarak bize geri döndürecek bir icadın var mı? Çok işe yarar.

Sınıflandırmayı bırakır, kendimizi herkesle aynı kefeye koyarız.

Etten kemikten insanız, abartmayalım ‘ben’ diye pohpohlayıp durduğumuzu. O ‘ben’ ki, ana rahmine düştüğü andan içine doğduğu aileye, nefes aldığı topraktan cebindeki paraya kadar bin bir tesadüfün ürünü.

Bir de ‘kibir’ diye bir duygu var burada, insanı içten kemirir, onu kaldırabilir misin? Başkalarını hor görmekte, kendini hür görür. ‘Şükür’ deyip, otursun aşağı kibir.

Bir rahat etsin ayakta dimdik durmaktan bir hâl olanlar. Başkalarını itip kakmaktan, kendine dans yapanlar. Yanındaki her kimse ona da bakmanın, toprağa çıplak ayak basıp, gökyüzüne elleri kaldırmanın yılı olsun bu.

Belki senin bir dokunuşunla, gözümüzü kapatınca “son bulsun” dilediğimiz şeyler biter gider.

Bu dünya öyle bir masaldır ki, en yüksekten uçan kuşlar bile sonunda toprağın altına girer.

Gelişin bize doğal olanın, eşit olanın güzelliğini getirsin. İçimizde uyuyan güzel duyguları soğuk duş gibi diriltsin. Biliyorum yapabilirsin. Sen koskoca 2012’sin.

Yazarın Tüm Yazıları