Nasıl havalandığımı sonunda buldum!

Sanırsın böyle büyük, kocaman bir gemi geldi. Başka ülkelerden taze meyveler, bilmediğimiz şerbetler, yeni haberler getirdi.

Haberin Devamı

Sanırsın ben o sırada limanın oradan geçiyordum ve bunları ilk ben duydum. Bir pazar günüydü. Fazla bir şey beklenmeyen bir gün. Sırf o sırada oradaydım diye, tanıklık ettiğim bir güzelliğin tesadüfünü kutluyorum sanırsın.

Nasıl havalandığımı buldum. Böylelikle nasıl havalanabilineceğini de bulmuş oldum.

Hayatın anlam kazanınca havalanıyorsun. Sabah bir uyanıyorsun, bütün yorgunluğun seni terk etmiş. Dün yorgun başını ıslak saçlarla yastığa koyduğunda, ilk trene atlamış gitmiş. Kalbindeki motorların gücüyle havalanıyorsun. Bir davulcu atak yapıp duruyor sanki kalp atışlarında. Sana bir haller oluyor. Sende bir değişiklik var. Hayatın maddi manevi tüm mikroplarına aşılı gibisin. Ruhunda daimi bir gülümseme, bizim duymadığımız şakalara güler gibisin. Ayakların da yerde değil. Kötü şeyler o kadar da kötü değil. Korkacak bir şey yok. İşte böyle görünüyor havalanınca hayat. Her şey küçük. Sen de görünmüyorsun bile. Kanat olmuş uçuyorsun. Hareket oluyorsun. Bir hareket ne kadar görünürse, o kadar görünüyorsun işte.

Haberin Devamı

Sen kendini sıkıp düşlerinin peşine düştüğünde, ilk 10 kilometrede hatta 20, 30, 40 kilometrede yalnız gidiyorsun. Buralarda yol kenarlarında duran çok insan görmek mümkün. Yahu demişler, ne ufukta düşümün gerçekleştiğini görüyorum ne de arkamdan gelen var. Durup, geri dönüyorlar. Halbuki ‘düş’, cevabı içinde saklı kelimelerden. ‘Düş’ diyor peşine. Sırf yolculuk olsun diye yapılan bir şey olsa da. Eğer yılmaz da bu yalnızlığa, sise, yorgunluğa dayanırsan yanında ayak sesleri duymaya başlıyorsun. İnsanlar o kadar harikuladedirler ki, düşlerinin peşine düşenin peşine düşerler. Kimse meydanda fazla vakit harcamak istemez. Eğer adamın biri çıkagelir de, ben falanca yere gidiyorum orada filanca yapacağım derse, peşinden giden olur. Hayat sadece yol alarak yaşanır.

Yola, varılacak yeri olmasa da yürüyeceğim muamelesi yaptığında, illa ki kalabalıklaşıyorsun ve bir müddet sonra o muhteşem altın kubbeli şehir görünüyor. O şehrin bir şartı var. Oraya varılamıyor. Ama sen zaten varmanın çok sıkıcı olduğunu biliyorsun. Yol almanın müptelasısın. Yürürken yanaklarını yanaklarına sürttüğün o rüzgâr olmayacak orada. Varılan yer hem durağan hem de tatminsiz dolu. Sokaklarında, “Ayy burası mıymış?” sorusunun fısıldandığı yapay bir cennet. İstemezsin sen onu. Görmemiş gibi yapar geçersin.

Haberin Devamı

Hayat sadece sen yol aldığında anlamına kavuşuyor. İnsanı sadece hayata anlam katan, başkalarına değerli bir şey söyleyen, terle, sevgiyle yazılmış şeyler havalandırıyor. O bir pır pır uçak. Şatafat bekleme ondan. Sana her şeyi kuşbakışı gösteriyor, daha ne yapsın? Seni bir kedi gibi ruhunun boynundan tutup kaldırıyor...

Nereden mi biliyorum tüm bunları? Kolumda morluklar, sırtımda çizikler, boynumda, sırtımda, bacaklarımda ağrılar var. Bir hayalin peşine düştüm, yolunu aldım. Deresini tepesini düz gittim. Yol üstünde kalabalıklaştım. Harikulade insanlar hepsi. Sevgiyle yürüdüler benimle. An oldu, bir ipliği dört kişi iğne deliğinden geçiremedik. Birimiz iğneyi tuttu, birimiz ışığı. Birimiz ipliği deliğe soktu, birimiz öbür taraftan çekti. An oldu boşluğa, uykusuzluğa, kuşkuya düştük. Ama düş böyle bir kelime işte.

Haberin Devamı

Bu sabah, kalbimde bir davul atağıyla uyandım. Havalanmışım.
Kafamı manzaraya dönmüşüm bile.

Yazarın Tüm Yazıları