My best friend’s wedding

Evet, Türkçesi "En yakın arkadaşım evleniyor." Böyle bir film vardı, romantik komedi. Bizimkisi de film olur, romantik ve komik öğeler içeriyor. Üstelik, olay Avustralya’da geçiyor.

Konusu şöyle: Ceren, yıllardır gönlüne göre birini bulamamaktadır.

Sydney’den Melbourne’a taşınarak, mekan değişikliğinden medet ummaktadır. Derken bir gün, bir cafe’de arkadaşı Maree’yle kahvaltı ederken, onunla tanışır. Adı Jeremy’dir. Jeremy ile Ceren, ortak kümelerinin geniş olduğu hissine kapılırlar.

Bir kere, ikisinin de adı ’cere’yle başlamaktadır. Ki bu, başlangıç için büyük paylaşımdır. 4 ay sonra evlenmeye karar verirler. Melbourne’da bir göl kenarında, Aralık 15’inde. Ceren bunu, en yakın arkadaşı Nil’e, (evet, maree öylesine biri, üstelik adı da böyle yazılmıyor) uzuun upuzun bir email yoluyla bildirir. Nil, mail’i okurken ağlamaya başlar.

Arkadaşının ağzından ilk defa, aşkla, mutlulukla, aradığını bulmakla, sırtını yaslamakla, omzunda ağlamakla, çiçeklerle çerçeveli laflar duyar. Onu yıllar önce, taa Avustralya’ya savuran şeyin bu olduğuna inanır. Hayat, hem şakacı, hem uğraştırıcı olabilir. Ama gelir. Ama verir. Ama bekleyene. Ama isteyene.

Herkes aşkı hak eder, herkes aşkı arar, ama benim şahit olduğum hayatlarda bunu en çok hak eden, arkadaşım Ceren’dir. Nedenini anlatıcam.

Ceren, hayatı boyunca ülkeden ülkeye uçmuş ve yakaladığı ne varsa, onu diğerlerine vererek mutlu olmuş, çok ender bir göçebedir.

Göçebeliği, bu cömertliğine karşın ona sunulan şeylerden duyduğu hayal kırıklığındandır. Fakat, bundan Ceren’in asık suratlı bir küskün olduğu sanılmasın. Tam tersi, son derece güçlü, keskin zekalı ve yeteneklidir.

Yelpazesi çok renkli olup, kendini üç beş kelimeye indirgeyemeyenlerdendir. Bununla boğuşur en çok. Yalnızdır ama yalnız kalmaz. İnsanlara bir şey vererek mutlu olan kimse, yalnız kalmaz.

Onlar sadece sevilirler. Ödüllerini de sizden almazlar. Hayattan ve o duygunun ta kendisinden alırlar. Çoğu zaman, bu abartı boyuttaki erdemi anlamakta güçlük çektim. Hayat onu, Jeremy’le çarpıştırınca da bir ohh çektim.

Kapısını kapamış, kök salacak bir yer buldu nihayet dedim. Bu duygularımı anlatmak için aradım hemen. İstanbul-Melbourne hattında uydular boyunca hıçkırıp burun çektik. Kelimelere yer yoktu. Şimdi de yok. Sadece dilekler var şimdi, bir ömür mutlu olsunlar.

Bu arada Jeremy’yi insan tek bir cümlesinden tanıyabilir. Ceren’in ailesine kendisini tanıtma ve dolayısıyla içlerini rahatlatma amacıyla bir mektup yazmış. Mektup şöyle başlıyor: Herşeyden önce, ben bir seri katil değilim. Ben de telefonda tanıştığımda ona, ’Jeremy, bak iyi bir insana benziyorsun. Şu an arkana bakmadan koşmaya başla, tek kurtuluşun bu’ dedim. (Ceren duygusal anlamda bir swiss çakısı olabilir. Ruhunuzun dişleri olduğunu ve teker teker çekildiklerini düşünün.) O da bana ’Tam beş kez denedim, fakat benden hızlı koşuyor’ dedi.

Ben, espiri duygusu olan her insana güvenir, Ceren’imden bile veririm. Jeremy al Ceren senin.
Yazarın Tüm Yazıları