Minik tavsiyelerin yazısı

Her gün kendimi şaşırtan minik bir davranışa cüret ediyorum. Büyük olmasına gerek yok. Küçücük bir şey. Daha önce yapmadığım.

Haberin Devamı

Bu, sadece hafif bir sınır genişletme çalışması. Kat çıkmaktan, yan arsayı almaktan, öyle büyük bir inşaattan bahsetmiyorum. Çiti küçük bir tekmeyle, ileri itmekten bahsediyorum.
Dışarıdan fark edilmeyecek bile. Bu, yapmak isteyip de bir türlü fırsat bulamadığımız bir şey de olabilir: O kitaba başlamak.
Ya da alışkanlık edinsek harika olacağını düşündüğümüz bir şey: Sabah kalkınca minik bir egzersiz.
Bakın bu yatakta zıplamak kadar küçük bir şey olabilir. Yeter ki, sınırlarımız dahilinde olmayan bir kalkışma olsun.
Bugünlerde başladım ve çok memnunum. Nil şöyledir, gününü de böyle geçirir dediğim şeylere kırmızı kalemle yeni bir şey ekliyorum o kadar. Tavsiye ederim. Eğlence oluyor en azından.
Bir arkadaşım Tal Ben Shahar’ın Youtube’daki 45 dakikalık mutlulukla ilgili konuşmasından bahsetti.
Youtube mutlulukla ilgili konuşanlarla dolu da, Shahar belki de hepimizin için için bildiği bir şeyi söylüyormuş konuşmasının özetinde: Sosyal ilişkiler. Arkadaşlar. Bakkal, çakkal, taksi şoförü, otobüsteki teyze.
Eğer sağlıkla, mutlulukla uzun bir ömür peşindeysek kendimizi bir grup insanın parçası hissetmeliymişiz.
Bu bana hiç saçma gelmiyor, çünkü aslında hepimiz küçük kabilelerden geldik.
İnsanlık şehirleşmeden, endüstrileşmeden ve hızla birbirinden kopmadan önce birbirine güvenen gruplardan oluşuyordu.
Kocan ava giderken sen de tohum toplamaya girerdin ve çocuklarını da bu gruba bırakırdın. Şimdi komşuna bırakırken bile başına anneni dikiyorsun.
50 yıl önce sokakta tanışıp evlenirdin. Şimdi sokakta biri seninle konuşursa, kafasına çanta yer.
Yabancılar düşman oldu. Herkes evine kapanıp, eşine çocuğuna sarılıyor.
Fakat ruhumuz arkadaşlarda, dostlukta, sohbette kanatlanıyor. Yanağımıza sağlığın pembeliğini onlarla geçirilen vakitler getiriyor.
Arkadaşlarınıza sarılın. Gün içinde gördüğünüz insanların hatırını sorun, hikayesine girip çıkın.
Geçen gün bir taksi şoförüne, “Sakızınız var mı?” dedim, sohbet organik tarım yapan bir bahçıvanın adresine kadar gitti.
O da ben de, yolu suskun ya da radyodan gelen kötü müziklerle geçirmekten kurtulmuş olduk.
Çocuklara masal anlatın. İçinde canavarlar, cadılar, kötüler, bataklıklar olsun. Kurtarıcı periler, yol gösteren erdemli ihtiyarlar, bir anlık cesaretler olsun.
Çocukken masal anlatılmayan, sihrin varlığına inanmayanlar, büyüyünce o sihri başka şeylerde ararmış.
Ruhun biraz fanteziye ihtiyacı var. Ruh, hayalin gücüyle doyuyor ancak.
Bugünlerde bu konuda bir kitap okuyorum. Çocukların gerçeği duymaya ihtiyaçları yok. “Dünya güneşin etrafında 30 kilometre hızla dönüyor ve uzayda onu hiçbir şey tutmuyor yavrum” yerine, “Dünya yaşlı ve bugünlerde burnu akan bir kaplumbağanın sırtında duruyor” demek onlara daha iyi geliyor.
“Boşlukta mı? Kilometre mi? Düşmeden durmak mı?” gibi şeyler hayatı asla anlayamayacakları bir karmaşa haline getiriyor.
Biz büyükler de her zaman onlardan akıllı olacak olan dev otoriteler oluyoruz.
Onların, devlerin minik fareler tarafından alt edilebileceğini duymaya ihtiyaçları var. İçlerinde olan bin bir duygunun ismini duymak istiyorlar. Öfke ve kötülük de bunun parçası.
Kötünün değişebildiğini, cadının kazana atılabildiğini duymaya ihtiyaçları var. Duygularını düzenlemek için yeteri kadar peri tozu yutmuş olmaları gerekiyor.
Masal dinlemiş olanlar, en kötü anlarda bile hayatın değişebileceğine inanıp ve bunun için çabalarmış. Bir insanı ilk gördükleri halleriyle yargılamazmış. Çünkü masallarda herkes payına düşen değişimi yaşar.
Çocuklarımıza resimli hikaye kitapları değil, kafalarında boyayacakları korkunç masallar anlatmaktan korkmayalım. Bırakalım cadı Hansel’le Gretel’i beslesin. Sonunda kimin cadılık yapacağını hepimiz biliyoruz.
Nil’den size üç tavsiye; hadi şimdi şaşırtmak için dönün kendinize, konuşmak için bakın birbirinize ve masallar katın gecelerinize.

 

 

 

Yazarın Tüm Yazıları