Metin diye biri Tam anlamıyla deli Uzak değil, Hakkarili Bir dal kadar kupkuru En az toprak kadar diri

Böyle birini, insan muhakkak aklında tutmalı. Yüzde yüz kendisinden yapılmış, ordan burdan koparmamış, içinde sentetik birşey yok.

Ruhunu terletmiyor insanın. Öyle kumaşlar vardır ya, Ütüye gerek yok. Ona buruşuk diyebilirsin. Senin de buruşuk olduğunu görüyor. Gözleri doğduğunda sahiden açılmış.

İçimi açtı sahiciliği. Kendisi oyuncu. Oyunculuk da sahicilik demek(miş). Yılmaz Erdoğan’ın mutfağından. Programında da var. Bakar bakmaz görürsünüz zaten. Çoğu arkadaşımızı, görür görmez tanıdık. Ben de onu görür görmez tanıdım.

Biz, bir ara aynı yerde bulunmuşuz demek, ruhen ya da fikren. Fark etmez. Ben onun kadar eğik büküklüğümü sergilememeyi seçmişim. Allah sizi inandırsın, 24 saat kendime çekidüzen vermekten perişanım. Bu yüzden onu görünce derin bir nefes aldım. Öyle de var olunuyormuş canım!

Kıyafetleri tam anlamıyla kendisi. Bir çizgi film kahramanı olurdu rahat. Mesela, o tavşanın pesindeki avcı ya da Gogol Bordello’nun solisti Eugene! Avcının uzunu, silahsızı; Eugene’nin kısası, esmeri, içi güleni. Mesela böyle, yüzde yüz otantiklerde, mutlaka, onlardan beklenmedik birşey çıkar kazarsan.

Otantikliği kolay tanımlanamamasından zaten. Bu kadar havasız civasız bir adamda, altın cep telefonu! Japon çayları! Bütün gün doğanın içinde, kendi başında.

Kendi başında duran adamdan, kimseye zarar gelmez... Peki ben ona sordum: Hakkari’den ayrıldığından beri hiç gittin mi? Dedi ki: "Geldiğimden beri gitmedim, ama ordayım..." Hiç düşünmeden bunu söyleyince, edebiyat cılız kaldı.

Klasik bir konudan bahsettik sonra. Hani sen birini düşününce, onun da seni düşünmesi, araması sorması, rastlaması hali. Mesela dedim, annemle bana çok olur. "Olmaz mı" dedi, "O senin üst bir kabuğun. Deri gibi düşün, koluna kürdan batsa hissetmez misin, aynı. Birini düşünmek, onun koluna hafifçe kürdan batırmakla bir." Evet, bence de.

Bana, "Ölümden başka şeyin seni üzmediğini anlıyorsun zamanla" dedi.

Doğru, ölümün tazeliğine bakıldığında, bütün günlük üzüntüler bayat.

Etrafta herkes mutlu olsunmuş ki, güzel sinyaller yayılsınmış. O kendinin nelerle donatıldığını anladığında "özel" olmuşmuş. Özel olmak bu demekmiş. Donaltıldığınla hizmet etmek.

Beni sevenler mesela, beni düşündüklerinde farkında olmadan, bir dua gibi beni sarar, korur, cilalarmışmış. Birden dursam, kötü bile olurmuş benim için. Durmak yokmuş.

Bunları anlatırken o, bir kağıtla kurşun kalem verip, "Bir şey çiz" dedi. Hep çizdiğim şeyi çizdim. "Bu ne biliyor musun" dedi. "Bilmiyorum" dedim. "Bir gün bileceksin, çünkü bu olacak" dedi.

Sanki harita çizmişim de, oraya gidermişim gibi...

Konuştukça, söküklerimi dikti. Bir daha görmesem bile, o da bir kürdan artık kolumdaki.
Yazarın Tüm Yazıları