Larisa, Hennadii, Oleksandr, Denys ve Vlada

Alla’nın annesi Larisa, babası Hennadii ve kedileri Semön, Ukrayna sınırını geçip Romanya’ya vardılar dün gece yarısı.

Haberin Devamı

Sonra internet kesildi. Haber alamadık bir süre.

Alla’nın, oğluyla Almanya’ya varabilmiş kardeşi Oleksandr (kızı Vlada, annesiyle Kharkov’da sığınakta kaldı), uçağa binip, Romanya’ya gitti onları bulmaya. Bulmuş da.

Çok yorgun, çok üzgünler. Nasıl olmasınlar? Evini, sadece kediyi alıp terk etmek ne demek...

O çocukların yüzleri tekrar ne zaman gülecek?

“Kaçış” (Flee) diye bir film izledim geçen hafta.

Jonas Poher Rasmussen yönetmeni. Film animasyon. Hikayesi gerçek. Mutlaka izleyin.

70’lerde Afganistan’dan kaçıp, cam gibi parçalanarak Avrupa’nın çeşitli şehirlerine dağılan bir ailenin hikayesi.

Kardeşler, anne herkes başka bir yerde.

Mülteci olmak, hayatını insan trafiği yapanların ellerine bırakmak ne demek...

Bu gerçek hikayeyi yıllar sonra bir psikiyatr koltuğunda yatarak anlatan Amin’le, koca bir dalgaya binip savruluyorsun.

Haberin Devamı

İnsan bir kere mülteci olup kaçtı mı, ölene dek kayıp bunu anlıyorsun.

Türkiye, mülteci çocukların kıyılarına vurduğu bir ülke.

Bu yara dünyanın her yerinde kanıyor bitmeden tükenmeden.

Haberimizin olmadığı, sosyal medyada kıyafet ve yemek fotoğraflarından gözümüzün önüne gelmeye vakit bulamayan, o kadar çok yerde var ki bu kaçış.

Ben, Ukrayna’nın işgaline çok yakından şahit oluyorum, çünkü ailemin bir parçası orada.

İki haftadır gecemiz gündüzümüz bir ailenin oradan sağ salim çıkıp çıkamayacağının takibi, merakı ve kaygısıyla geçiyor.

Alla, kardeşinin oğlu Denys Ukrayna’dan gelince, onu neşelendirmek için dondurma ısmarlamış. Bana fotoğrafı gösterdi.

Fotoğrafta dondurma yok. Onu tutan el yok. Onu yiyen bir çocuk yok. Hiçbir şeyin tadı yok.

Hayatta olmanın en saf halini unutuyoruz.

Devletlerden milletlerden, cinsiyetlerden, dillerden, dinlerden bağımsız.

Bir insan doğuyor. İnsan yavrusu. Dünyaya geliyor.

“Dünyaya gelmek” diyoruz adına zaten.

Kyiv’de de doğsan, Moskova’da da doğsan, öncelikle hoş geldiğin yer dünya.

Nefes alan, acıkan, hisleri olan, merak eden, oyun oynamak isteyen bir yavru değil miyiz en başta?

Namibya’da da doğsak, Melbourne’de de doğsak bunlar değil miyiz her şeyden önce?

Haberin Devamı

Sonra geliyor her şey... Cinsiyetler, hikayeler, diller, dinler, tarihler, kültürler, gelenekler...

İnsan, başkasını düşman diye karşısına alırken, onun da bir insan olduğunu unutmasın.

Bir Rus askeri füzeyi ateşlerken ağlıyormuş, “Eve gidince çocuklarıma, attığım füzenin başka bir çocuğu öldürmüş olabileceğini nasıl söylerim” diye.

Söyleyemez insan bunu. Çünkü kendisiyle aynı yaşta çocukları olan yaşıtı bir babayla, birbirlerinin çocuklarına ateş ediyorlar!

Bunu hiçbir şey haklı çıkaramaz.

Nasıl evlerimizde kabul etmediğimiz davranışlar varsa, dünya halkı olarak da savaşı kabul etmemeliyiz.

Asla kabul edilemeyen bir davranış şekli olmalı saldırı. Hayatın hiçbir alanında. Kadına da, çocuğa da, Ukrayna’ya da.

Haberin Devamı

Bir şeyleri anlamak için tarihe bakmanın faydası yok.

Daha önce iki dünya savaşı çıkmış olabilir.

“E bu da üçüncüsü demek” diyerek, tarihe teslim olamayız.

Hatırlayalım, biz insanız. Biz de şu an bir trende, çocuğumuzla ve yanımızda hiçbir şeyle ve bize yardım edecek hiç kimseyle yolda olabilirdik.

Gözyaşlarımızı çocuğumuzdan saklayarak, geleceğin bilinmezine hızla giden tıkış tıkış o trende, belki bir daha hiç görmeyeceklerimizi unutmamak için hafızamıza kazımaya çalışacaktık en güzel anılarıyla.

Pencereden çaresizce, sığınakta kalan o kız çocuğunu düşünüyorum.

İstanbul’a kar yağıyor hem de lapa lapa, hem de martta. İşte dünya bu diye düşünüyorum.

Kar nasıl her yere yağarsa, insan da her yere doğar.

Haberin Devamı

Ve eğer 2022’de Ukrayna’da bir çocuksa, canı çok yanar.

 

 

Yazarın Tüm Yazıları