Paylaş
Yeterince özgürseniz, kimse şarkınıza bakıp, ‘bak bunun doğrusu budur’ falan yapmaz. şarkıların geçtiği süzgeçte iki delik var şükür ki: sevdim ve sevmedim. Fazla bir şey yapılamaz. O kadar da adil, bu kadar da basit. Kimseyi sevdiğiniz bir şarkıya ikna edemezsiniz. ‘Ha evet’, falan der, ama eve gidince kulağına kendi sevdiği şarkıları tıkar.
Tuhaftır ki, çoğu eğitim hatayı hata gibi görür, düzeltmeye çabalar. Hatırlıyo musunuz bilmem, anlatmıştım, Floransa’da bir müzede yere bağdaş kurmuş oturan küçük çocuklar ve öğretmeni. Bir heykelin etrafında oturmuş, ellerindeki kağıda onu çizmeye çalışıyorlardı. Oldukları odadan geçerken adımlarımı yavaşlattım. Çocukları yetişkinlerden daha çok seviyorum ve daha ‘uyarıcı’ buluyorum çünkü. Geçerken, öğretmenin şu lafını duymuştum: Unutmayın, saçmalamak diye bir şey yok! Nasıl istiyorsanız öyle çizin. Çizdiğiniz hiç bir şey aptalca olmıycak... ınanın, gidip kadının ellerinden öpmek istedim. O sırada hayat kurtarıyordu çünkü.
Hatanın, bir aptallık değil bir fırsat olduğunu bilmek, hatayla flört etmek, bence yaratıcılığı kamçılıyor. Yolunda giden bir at arabasını, ancak ‘olmıycak şey’i düşünmek, yan yola saptırıyor. ınsanların, ‘nereden aklına geldi bu, bunu ben niye düşünemedim?’ diye gıpta ettikleri her yolda, tökezlemiş biri var. Çoğu kişisel üslubun arkasında, yanlış amfiye girilmiş kablolar, kayıt halindeyken unutulmuş mikrofonlar, açıklamaya utanılacak tesadüfler var.
Hatayı yapabilmek için, etrafımızda egosu düşük, eğlencesi çok birileri olmalı. Evimizde gibi ve dostlar arasında olmalıyız. Ya da, burnumuzu karıştırabilecek kadar falan yalnız olmalıyız. ‘Korku’, ‘yakalanmak’, ‘utanç’ bizden fersahlarca uzak olmalı. Ağzımızdan çıkanı kulağımız duymamalı! Böyle trans anlarında, hayatın fışkırttığı şeyi, bir kelebek yakalar gibi havada kapmalı ve en kıymetlimiz yapmalıyız. Onlar bizim, biricik hatamız. Hatamız kadar orijinaliz.
Kusurdan üslup yapmaktır meşrebimiz.
Paylaş