Paylaş
Mesela: İnsanlar bana gülecek!
Yazdığım şarkı öyle kötü, demode ve sıkıcı olucak ki, kendilerini tutamayıp gülmeye başlıycaklar. Ayy ne biçim şarkı yazdı, o kadar kötü ki kahkahalarıma hakim olamıyorum diye karınlarını tuta tuta dalga geçicekler benimle.
Geçsinler. Nasılsa hepimiz ölücez ve en son gülen hayat olucak. Hem ben naparsam yapayım gülmeyecek olan insanlar biliyorum. (Naparsam yapayım gülecek olanlar da biliyorum.) Onlardan güç alır, yeniden başlarım. Başka şey yaparım, başka şekilde yaparım. Ya da oturur ben de onlarla
kendime gülerim.
Mesela: Bu daha önce yapıldı!
Kardeşimle yıllardır hayali bir şirketimiz var. Adı: Arak Merkezi! Bulduğum melodilerin daha önce yapılmış şeylere benzeyip benzemediğini neredeyse kusursuz bulan bir merkez. Tek çalışanımız kardeşimin sihirli kulağı! Duyduğu hiçbir şeyi unutmamış bu çocuk! Hâlâ sadece ona sorarım. Bugüne kadar geçmişle pişti olmadım. En çok kendimden çalarım. Ha diyelim oldu, olmayacak şey değil der geçerim. Altında saniye ezilmem, çünkü bilsem yapmam bunu biliyorum. Bilmem anlatabildim mi?
De ki: Diyecek bir şeyim yok!
Tık tık tık Allah korusun! Bak bundan ödüm kopar. O ne öyle içi kurumuş ağaç gibi. Gitarı alıp oturursun, karşılıklı susarsınız. Sanki her şeyi demişsinizdir zaten... Bundan korkuyorum ama diyecek şeylerim olsun diye de kendimi her gün bir sürü cümle, görüntü, hisle tanıştırmaya çalışıyorum. Hafızamı güçlü tutuyorum ki çocukluğumu bile unutmayayım. Çünkü şarkılar ancak, bir sevgili gibi ‘hakkında her şeyi bilmek istiyorum’ cümlesini kendine söylemenle başlıyor. Ha, diyelim yok. İçeriden ses gelmiyor. Oturup beklerim. Kendime güzel bir çay demler, bugüne kadar inanılmaz güzel şeyler söylemişlerin alemine dalarım.
Mesela: Sevdiğim birini kıracağım!
Öyle bir şey yapacağım ki, kalbi ikimizin ortasına şangur şungur dökülecek, içinden gözyaşları akıcak. Ayaklarımız ıslanıcak. Özürler fayda etmiycek, çünkü kelimeler takip füzesi gibi bir an bile yok olmıycaklar. Bununla baş etmek zor. Ama aynı zamanda bu birçok insanı, yaşamaktan alıkoyabilir. İnce bir iş bu. En ince Mehmet bu.
Mesela: Yaptığımda, hiç de öyle hayal ettiğim gibi bir şey olmıycak! Ben öyle zannediyorum. Allah neler kuruyorum! Ne alemler, ne tepkiler, ne havalar, ne etkiler! İyi de, çoğu şey yapıldığında muhteşem olmıycak aslında... Vaadinden çok daha kötü, etkisiz, dandik, sıradan olucak. Hayalimle olan arasında cereyanda kalıp, üşüteceğim hasta olacağım! Yok artık bunu düşünmüyorum, bu mükemmeliyetçilerin lanetli ülkesi! Ben biliyorum ki, bulutlardaki şatolardan iyidir, Karaköy’ün yamuk binaları.
Nasıl Dostoyevski, korkularını vahşi hayvanlara dönüştürüp, onların uçurumdan aşağı atladığını tahayyül ediyorsa; ben de cüceye çevirir onların prensesi olurum.
Ah, okurum seni ihmal ettim, sahi senin korkun neydi?
Paylaş