Bilgisayar oyunlarında var hani. Hikayeyi bir yerinde durdurup, sana kutucuk çıkartıyor. Diyor ki: Seç!
Çekmeceden bıçağı alıcak mısın, almıycak mısın? Kapıyı çalıcak mısın, çalmıycak mısın? Bu adama inanıcak mısın, inanmıycak mısın? Bence hayat da böyle. Arada, salisenin de küçüğü anlarda, duruyor aslında ve bize bir seçenek sunuyor. Biz sürekli seçiyoruz. Sürekli, sürekli, sürekli seçiyoruz. Ama o kadar tatlı, serseri ve naifiz ki, seçmiyoruz sanıyoruz. Her şeyi, gül kokan kollarına kendimizi bırakıverdiğimiz, kader teyzeden biliyoruz. Bunu böyle bilmenin, kuş tüyü yastıklarına kafayı gömmek yerine, kutucuklara da baksak biraz, belki bu hikayeyi ören bayanın biz olduğumuzu görürüz. Evet hikayemiz var, paragraf paragraf yazılıyor. Üzerimize onu giyip geziyoruz. Bize yakışıyor. Bizi biz yapıyor. Beni romantik, seni macera, onu komedi yapıyor. Hayatı da okuyoruz. Trajikomik buluyoruz onu. Her şey örülü. Her şey, her an dikiliyor üstümüze. Ve biziz terziye siparişi veren. Bu düşünce bana konduğundan beri, şemsiyeli ya da şemsiyesiz sokağa çıkma seçeneğinin bile, beni başka hikayeye konu ettiğini gördüm. Hayatı zincir bir kolyeye benzettim. Her an, başka bir zincirin koluna girmek mümkün. Gitmek istemediğin bir yere gitmek, merhaba demeyeceğin birine demek, kaybettiğin bir şeyi bulmak falan hepsi, güzel bir virgül ve hafif meltemli bir virajla seni taşıyıveriyor yeni devamına. Peki bu kutularla, kutu kutu pense nasıl oynanır? Bazen, tebessümlü sonlara bağlamanın ihtimali görünür. Misal, geçenlerde şiddet karşıtı bir reklamda bunu yapmışlardı. Londra polis teşkilatı, gençlerin sokağa bıçak taşımadan çıkması için, çoktan seçmeli bir reklam kampanyası başlattı internette. Kampanyanın adı: choose a different ending. (Başka bir son seç.) Sen, hikayenin kahramanının gözünden olayları yaşıyorsun. Evden çıkarken, bıçağı al ya da alma seçeneği var. Aldın ve bir çeteyle karşılaştın, kavgaya katılıp katılmama (tabi burada, çıkarken bıçağı alıp almadığının önemi var), orda birini yaralayıp yaralamama, hatta yanlışlıkla ya da bilerek öldürüp öldürmeme gibi, seni yürüme yolundan ömür boyu hapislere bağlayan hikaye sonların var. Soyağacı gibi görünüyor senaryolar. Her biri, dallanıp başka bir kutuda çiçekleniyor. İzleyince diyorsun ki, benim bu kutuları görmem lazım, benim hayatın güzel dallarına, meyva veren dallarına konmam lazım. Aç gözünü Kazım.