Paylaş
Bence ruhu sağlıklı insan, kendisiyle konuşandır.
İnsan kendisiyle ister dışarıdan duyulacak şekilde, ister fısıltıyla, ister de içinden sık sık konuşmalıdır.
Yoksa kendini bir terapistin karşısında, kendisiyle konuşuyor bulur.
İyi bir terapistin yaptığı zaten seni seninle baş başa bırakmaktır.
Rüyamda bir nine gördüm, dolabın içinde saklanıyordu dersin.
Kim olabilir sence der?
Sen de başlarsın, arşivlerini karıştırmaya.
Şimdi çocuklara, kendilerini bir oyuna ya da önlerindeki probleme konsantre edebilmeleri için, ‘private talk’ (özel konuşma) öğretiyorlarmış.
İçim çok rahatladı açıkçası, çünkü ben kendi kendime konuşurum. Kızarım.
Kitapta çok beğendiğim cümleyi tekrarlarım.
Mırıldanırım.
Üç basamaklı sayı filan çarpıyorsam, elde var iki üç derim. Dışarıya doğru derim.
Hiç çekinmem.
Babam da günde üç saat yürür.
Yürümeyi ciddiye alır, öyle sahilde iki gel git yapmaz.
Havanın kaçta kararacağına, rüzgara göre güzergah belirler.
Eminönü’nden, Karaköy’den, Galata’dan, İstiklal’den, kimsenin yürümediği Zincirlikuyu’dan yürür.
Arabaları sevmez.
Trafiği bilmez.
‘Yok canım, oradan yürüyerek gelmiş olamazsınız’ derler.
Günde 20 kilometre rahat yürür.
Hatta bir ara, ‘baba köpek alalım nasılsa sen her gün yürüyorsun, seninle gelir’ demiştim de, ‘kızım o köpek yolda bayılır benim tempomla’ demişti.
Asıl konumuza dönersek, yürürken kendisiyle konuşur benim babam.
Kaç defa görmüşler.
Beste yapıyordur, bir konuyu içinde tartışmaya açmıştır, birine cevap veriyordur.
Konuşmasa delirir. Ben de deliririm.
Siz de delirirsiniz. Onlar da delirir.
Kendinizle konuşun.
Bazen insan, deli olmamak için, gider arkadaşıyla konuşur.
Sizi bilmem, ben beni dinleyen bir arkadaşa rastlamadım.
Şu dünyada herkes kafasının dikine gider.
Arada senin dilini yorar.
‘Ayrıl şu çocuktan, yaramaz’ dersin, senin yanından çıkar çıkmaz onu arar.
‘Zayıflamak istiyorsan, ekmeği şekeri kes, boşuna diyetisyene gitme’ dersin.
Önce diyetisyene gider, akşamına da künefe yer.
‘Bu işi sevmiyorsun, bak şunu seviyorsun, bu işten ayrıl’ dersin.
Beş yıl daha orada oyalanır.
O yüzden ben yıllar önce tavsiyelerde bulunmayı, akıl vermeyi bıraktım.
Birisi bir şey sorarsa, ona aynı soruyu geri soruyorum.
Ne dilimde tüy bitireceğim boşu boşuna.
Herkese salık veririm.
Her gün bir on dakika, kendinizle konuşun.
Nasılsın, iyi misin, anlat bakalım neler yapıyorsun deyin.
Kafana takılan ne, söyle bir duyayım deyin. Sonra ona sevgiyle cevap verin.
Hayatta ilk sevgiyi, ilk anlayışı, ilk dinleyişi ve söyleyişi kendinize verin ki; başkalarına vermek için bol bol sevginiz, anlayışınız, dinleyişiniz ve söyleyişiniz olsun.
Varsın adınıza deli konsun.
Paylaş