Paylaş
Daha önce çıplak gözle hiç böyle bir değişim görmemiştim. Hani 20 yılda bir olan ve bizim de hep kaçırdığımız tutulmalar olur ya, onlar gibiydi.
İnsanın iç halinin değiştiği gözlenemediğinden, dışarı yansıyana kadar anlamak mümkün değil. Kesin olan bir şey var: Kararsızlık filmimizi dondururken, karar akıtıyor. Hikayemiz, öyle ya da böyle yön buluyor.
“Şunu mu yapsam, bunu mu?” diyerek kendisini yiyen bu kişi, sürekli bu düşünceyle boğuşmaktaydı. İnsan bu kadar çok soru yutarsa, nefessiz kalıyor.
Hayatını dondurmak zorunda kalıyor ve kendisiyle ilgili düştüğü bu tereddüt, onun her şeyden zevk almasını engelliyor.
Kendi kulağına sürekli çeşitli olasılıklar fısıldayıp durmaktan, bizi duymuyor. Gariptir ki, sorusunu bize de soruyor! Biz de o duyacakmış gibi “Şöyle yap, böyle yapma” diyoruz. Yahu, duymaz ki öyle insan. Kulağını içerden kapadığında ne desen boş. Ağız oynatıyorsun.
Zaten kim kime ne demiş de işe yaramış, insanın kendisinin kendisine dediği şeyler işe yarar kanımca.
Neyse, bu insan şöyle mi böyle mi derken, mucizevi bir şekilde, çok kesin ve net bir cevaba vardı. Bir karara ‘varmak’ deyimi de yolculuk içeriyor. Çünkü kararsızlıklardan geçe geçe vardığın yer, karar. Bir durak.
Kararına varır varmaz, yanaklarına bir pembelik, yüzüne bir gülümseme geldi. Saçlarında, kararının gemisine binmiş giden insanlarda olan rüzgardan çıktı. Bizi görmez oldu, gözünü ufuğuna dikti.
En çok böyle insanları kahramanlaştırıyorum. Varsa yoksa kararı. Bir neşe bir neşe. Ne bir soru, ne bir şey. Emin. Doğrusundan da emin, yanlışından da emin, doğru ya da yanlış diye bir şey yok en çok da bundan emin.
Bir kez daha gördüm: Ne kadar zor olursa olsun, ne kadar zorlayacak olursa olsun, en özgür insan karar vermiş insan.
Kararsızlıklar içinde poz verenin özgür olduğuysa sadece bir göz yanılsaması.
“Buraya gitmek istiyorum, ne yapmam lazım?” sorusu, bütün erzakları sana taşıyor zaten. Vallahi de öyle billahi de öyle.
(Her şeyi böyle bir Beatles şarkısı kadar kısacık anlatabilmek istiyorum.)
Paylaş