Paylaş
İşe, okula, sağa sola gidemesek. Evde kalakalsak. Gelen giden olmasa.
Biz bize ya da ben bene olsak.
Ne varsa onu pişirsek. Çay demlesek. Pencereden baksak.
Çocuklar neşe içinde dışarı fırlasa.
Kardan top yapıp, birbirlerine atsa.
Arabaların üstü öyle bir kaplansa ki, kıpırdayamasalar, bir dursalar.
Trafik, korna, ışıklar olmadan bir pazartesi olsa.
Rüzgarı hatırlasak, bulutu. Üşümeyi.
Ağaçların dallarını hatırlasak, beyaz hırkalarını giyince onlar.
Müzik açsak, soba yaksak, elimize bir kitap alsak.
Yavaşlamaya, durmaya, doğanın avucunda olmaya ne kadar ihtiyacımız var.
Kar yağmayınca olanlar, meğer ne yorucu.
Meğer ne kadar ihtiyacımız var mahsur kalmaya.
Bahanesi hazır bir tembelliğe.
İstanbul’a yağan kar, sanki onu ziyaret eden babaannesi gibi sarıp sarmaladı.
Uzun uzun sarıldı ona İstanbul. Dur hemen bırakma, sabaha gitme, erime diye dua edip uyudu.
Bir saatlik kum saatim vardı, kırılmıştı.
Yenisini aldım. Bu sefer kumu mavi. Bana hediye zaman o.
Oturup, tüm ekranları kapatıp, odama kar yağdırdığım 60 dakika.
Ne yapsam kar değil, ne yapmazsam kar.
Beynin asıl ihtiyaç duyduğu hayallere dalmak, uykulara dalmak, uzaklara dalmakmış.
Göz açıp kaparken bile dinlenmeye çalışırmış.
Hep koşturup, hep düşünürsek, duygular dağınık kalıyormuş.
Mesela birinin bir lafına öfkelendik... Geçip gidersek o öfke bizimle koşturuyor, fakat arada durduğumuzda kendimizi, olanları düşünmeye başlıyoruz ya o duygu da oturuyor kucağımıza...
Farkında olmadan saçlarını tarıyoruz, neden böyle hissettim diyoruz...
Konuşuyoruz onunla ve belki anlıyoruz bile onun neden öyle dediğini.
Empati çaya geliyor.
“Karışık şeyler, sıraya girin” diyor beyin ilk vakti olduğunda.
Biz farkında olmadan, dalıp gitmişken nefeslere, uykulara, manzaralara o en güzel bahar temizliklerini yapıyor.
İşte kar yağınca içimizdeki bu rahatlama ondan.
Birini aramaya bile üşeniyorsun. Bakışın içine dönüyor. Kendi ellerini ısıtmayı hatırlıyorsun.
Dikkatimizi oradan oraya sürüklüyoruz.
Bir ekrana bakıyor, bir suratlara.
Bir yemeğe bakıyor, bir otobüslere.
Şu dikkati biraz da bana ver diyor kar.
Bir anda bir çocuk kitabına girmiş gibi saflaşıyorsun.
Sayfalar çevrildikçe, renkleniyor için.
Fazla cümle olmadan da, anlatılıyor her şey.
Kar sadeleştiriyor hayatı.
Doğa ana gelip bir kolaçan ediyor evlatlarını iyiler mi diye. Öyle mutlu oluyoruz ki. Sevdiğimize bir kartopu alıp atıversek nolur ki diyoruz. Hatta bazen yapıyoruz bile.
Paylaş