Kadınların her günü kutlu olsun

“Yaşım geldi/ annem dedi/ onun gibi/ evlenmek gerek/ aman gün almasın 30’undan/ bir tane bulunsun aynı/ babasından” diyen şarkılar söylemeden çok önce başladı kadın Nil’le konuşmalarım.

Haberin Devamı

Ortaokulda erkeklerle futbol oynarken, koşarken memelerim sallanmasın da rezil olmayayım diye iki kat kalın sweatshirt giyerdim. Sesim de, tavırlarım da, kıyafetlerim de erkeksiydi.
Neden vücudum değişiyor ve şu dalga geçilen, çirkin isimler takılan, kollanması gereken öbür cinse evriliyordum?
Uzun süre saklandım. Sakladım kadınlığı.
Çocuksu davranmak, büyümemiş gibi yapmak da bunun parçasıydı.
Toplumun kadına ‘ne yap yap görünmez ol’ fısıltısını yerine getiriyordum. Saçlarım hep topuzdu.
Sonra 20’li yaşlarda şarkılar yardımıma koştu. Şarkılardan kendinizi saklayamazdınız.
Ve başladı içimdeki kadın Nil konuşmaya. ‘Gülümse erkekler pozitif kızları sever/ erkekler yüzünden/ işsizim/ güçsüzüm/ sahtedir hep gülüşüm/ o tatsız diyetler/ manikür pedikürüm/ erkekler yüzünden’ diyen şarkılar yazmaya başladı.
Ben sana kek yaptım sen bana kelek diyordu.
Bu şarkılara hem sarılıyor hem de şaşırıyordum.
Demek içimde bağırarak bir şey söylemek isteyen, kilitli kalmış bir kadın vardı.
‘Bütün kızlar toplandık/ toplandık toplandık/ sorduk neden yıprandık/ yıprandık yıprandık’ diye göbek atası vardı.
‘O beni prenses peri sanıyor/ bendeki de saç/ o taç görüyor’ diye masalları ters çeviresi vardı.
Kimdi bu öfkeli? Ağzımdan kelimeleri döken bu kadın kimdi?
Gökyüzünde parıl parıl parladığım ilk günü hatırlıyorum.
Bütün kadınlara yapıldığı gibi, beni güneş değil de ay olduğuma inandırmaya çalıştılar.
Kendisi ışık kaynağı olmayan, ancak güneşten aldığı ışıkla parlayan birisi olduğuma kanaat getirmişlerdi.
Birilerinin ödünç kanatlarıyla uçuyordum.
‘Sağ eller havaya/ pırlantalar buraya/ tek taşımı kendim aldım/ tek başıma kendim taktım/ girmesinler havaya’yı onlara cevap olarak yazdım.
Işığımın içimden çıktığını bilsinler istedim.
Biz kadınlar, ay değil güneştik, yıldızdık.
Pırlanta, ‘istediğimizi kendimiz alırız’ın sembolüydü.
Pırlanta peşinde koşmayan kızlar derneği kurmak istiyordum.
Peşinde koşulacak, pırlantalardan parlak hayallerimiz vardı bizim.
Şarkılar bazen benim gitmediğim, görmediğim günleri de anlatabiliyorlardı.
Gelecekten sözler melodiler getirir, önüme dökerlerdi.
‘Çocuk da yaparım kariyer de’yi yazdığımda, anne değildim henüz.
Anneler beni yolda çevirip, ‘Nil hanım şarkınızdan ilham alıp, çocuklar doğurdum ama bir bilseniz nasıl olmuyor çocukla kariyer’ diye dert yanarlardı.
Anne olunca anladım, zormuş gerçekten.
Olsun cebimizde bir anahtar olarak lazımmış.
Bazen dizlerime çöküp, ‘olmuyor çocukla kariyeri bir arada tutamıyorum’ dediğimde, bir mantra gibi geçiriyorum içimden bu şarkıyı.
Sokakta beni çeviren o kadınları şimdi anlıyorum, şimdi daha da saygı duyuyorum onlara, hepsinin gözlerinde dertlerinde kendimi görüyorum.
Onlarla aynı kadın oluyorum, birbirimizin içinde eriyoruz.
Şimdi artık, kadınlığı yaşayan kadınlara hayranım.
‘Hadi koş bakalım bir yere göm kadınlığını’ denilen kız çocukları, denileni yapmasalar.
Keşke gömmeseler. Keşke kambur durarak, memelerini göğüs kafeslerine hapsetmeseler.
Dimdik dursalar. Saklanmasalar. Saklamasalar da.
‘Gökyüzünde geceleri parıl parıl parlayan benim, ben güneş gibi bir yıldızım, ışığı yansıtan bir uydu değilim’ deseler her gün kendilerine.
Kızlar, kadınlar, ne zaman birisi size kabuğunuzdan çıkmamayı öğütlese, “Ben buraya çıplak geldim/ utanmam yok” deyip çıkın.
Hepimiz çıplak geldik buraya, ve ne şanslıyız ki kadın geldik buraya.
Başta, emeklerine doğduğum günden beri şahit olduğum, hayran olduğum annem olmak üzere, tüm kadınların 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nü kutlar, tüm kız kardeşlerime sarılır, ellerinden öperim.

Yazarın Tüm Yazıları