Paylaş
Bazen, fırtına dindikten sonra, ‘yahu neden ben buna bu kadar bağırdım çağırdım alındım, kaskatı kesildim’ dediğim oluyor.
Gerçi ben pek bağırıp çağırmam ama sessiz kaskatılığı iyi beceririm.
Biri hakkında yargılama yapıldığında, ‘O zaten şöyle biri’ denildiğinde, ‘Onun bu huyundan nefret ediyorum’ denildiğinde...
Dedikodunun en dikenli yerlerinde. Ya da beklenmedik bir anda garsona, bekçiye, yandaki şoföre sesimiz yükseldiğinde.
Sahi neden bazı şeyler, bizi diğerlerinden fazla tetikler düşündünüz mü?
Kim olsa böyle tepki verir demeyin. Vermiyor herkes.
Nefes alıp sakinleşeni var. O lafları etmeyeni ya da sizi kıran, delirten, çileden çıkartan şeyi görmeyeni, duymayanı, konuşmayanı var.
Bir anda neden kurbağa gibi gıdımız şişiyor bazı şeylere?
Küçük şeylere mesela.
Çayı geç getiren bir garsona, otoparkımız dolu diyen otoparkçıya, yeni sevgili bulmuş dul bir kadına?
Höt diye çıkışıyoruz ya.
Hop hoop diyoruz.
O şişen gıdı, ruhtaki hangi sinire bağlı?
Hangi hassasiyet?
Hangi düğmemize basıldı?
Hiç düşündünüz mü?
Hiç dışarıda kırmızı ışıklar yakmanıza sebep olan kabloyu takip ettiniz mi?
Edince kendimize ait haritalar açılıyor masaya.
Mesela bizim garsona çıkışmamızın sebebi, garsonun bizim önemli biri olduğumuzu yok sayarak davranması oluyor.
Yani taşı kaldırdım ne çıktı? Ben önemli birisiyim. Ben önemli birisiyim taşını da kaldıralım ne çıkar?
Bana önemli birisiyim gibi davranılmaması beni çıldırtıyor. Bunu da kaldıralım...
Benim önemli birisi olup olmadığım başkasının davranışlarına bağlı. Kaldır...
Benim önemli olup olmadığıma başkaları karar verir.
Ne yani şimdi bu adam böyle davrandığına göre ben önemsiz mi oldum?
Bu adam beni önemsiz görürse, ben sahiden önemsiz mi olurum?
Dışarıdaki önemimi korkuyla, sesimi yükselterek yönetebilir miyim?
Basit bir ses yükselmesi buralara kadar gidebilir.
Olan her şey içimizde oluyor. Dışarısı diye bir yer yok. Hatta başkaları bile yok.
Sadece aynalar var gibi düşünün.
Dayanamadığımız, tahammül edemediğimiz her şey biziz. Herkes biziz.
O duyguyu çok iyi tanımamızın sebebi, içimizdeki miktarı.
Ayıpladığımız şey kendimizde bastırdığımız şey. İçimizde burkup burkup top yaptığımız o kumaş, başkaları giyince bize görünür oluyor.
Bu hafta, etraftakilerin tepkilerine ve kendi tepkilerinize bir de bu pencereden bakın, ‘içimde ne var da, ben böyle celallendim’ deyin.
‘Bendeki neyi gördüm de, çekilmez buldum, bende olan ne onda var da, bana dayanılmaz geliyor’, bir sorun.
İnsanın kendine yolculuğu bir ömür. Kendisiyle tanışması bitmiyor. İçimizde kablolar, çek çek gelmiyor.
Kimi çocukluğa, kimi anaya babaya, kimi yaralara...
Piri Reis gibi, haritamızı çıkarıp girinti çıkıntılarımızı bilsek, daha güzel limanlara gitmez miydik?
Paylaş