Paylaş
Olanlar hayatın iniş çıkışlı yollarıdır en nihayetinde.
Önemli olan o değil bence. Önemi olan olanları kendine nasıl anlattığın.
Bir keresinde bir senaryo kursuna gitmiştim. Dört gün boyunca adamın dilinde tüy bitmişti.
Hikaye anlatmak doğuştan gelen bir meziyettir diye.
İlk gün bize dedi ki, ‘burada dünyanın çeşitli yerlerinden gelmiş 100 kişisiniz. Hepinizin eli belli ki kalem tutuyor. Lakin hikaye anlatmanın iyi yazmakla hiç ilgisi yoktur. Kahve arasında birbirinizle tanışıp, sohbet edeceksiniz. Herkes hayatından bir şeyler anlatacak.
Kimi geçen ay Everest’e tırmanışını, kimi bu sabah çocukları servise nasıl yetiştirdiğini... Eğer Everest’i iki kişi, ama servisi 10 kişi dinliyorsa anlayın ki, orada iyi bir hikaye anlatıcı vardır.’
Bu cümle hiç aklımdan çıkmadı.
Beni asıl ilgilendiren hikaye yazarlığı kısmı değil de, kendime hikayelendirme kısmı işin.
Demek ki ben kendime de, Everest tepelerini sıkıcı, servise binmeyi heyecanlı hale getirerek anlatabilirim.
Sohbet güzeldir ama en kıymetli sohbet kendinle ettiğin.
Kendinle muhabbetin. Kendine günün sonu özet geçtiğin.
Kaçmadan, gözlerini kaçırmadan kendine anlattığın sen.
Bir sen var senden içeri ya, işte onunla kurulan.
Onunla dertleşilen. Onu dinleyen. Onu güldüren.
İlk konuşmalar hep onunla. Dışarıyla olan hep dış ilişkiler.
İlişkinin her türü, insanın içini renklerle boyuyor ama asıl kendisiyle olan şekilleri çiziyor.
Boyama kitabı gibi düşünün.
Ben bugünün resmini çiziyorum.
Ne çizdiğim önemli. Ruhumun duvarında asılı çünkü.
Sonra her şeyle kurduğum ilişki renklendiriyor onu.
Eğer sokakta yürürken kediye ‘hoşt’ dersem grileşir resmim, onu seversem pembeleşir.
Ona gidip süt alıp koyarsam, güneşimi sapsarı boyayabilirim.
Deneyin görün.
Koparmayıp kokladığınız çiçeğin bile sizi renklendirdiğini göreceksiniz.
En dikkat etmemiz gereken şey, dışardan bizi hikayelendirmeye çalışanlar.
Etrafta sizin hakkınızda hikaye üretmek için can atan herkese kulak asmayın.
Onlar içeriyi duymuyor unutmayın.
İçeriyi sadece sizin duyduğunuzu ve içerinin dışarıya kolay kolay çevrilemeyen bir dilde konuştuğunu unutmayın.
Daha da önemlisi o dilde konuşmayı unutmayın.
Size de olmuştur.
Hayatınızda önemli bir karar anında size sorarlar: Peki sen ne istiyorsun?
Cevap veremezsin çat diye. Çünkü cevap başka dildedir.
Sen o dili konuşmaya konuşmaya unutmuşsundur.
Böyle zamanlarda gidip kendinle baş başa kalman, biraz başını okşaman canımım benim diye gönlünü alman iyi olur.
Hani bazen biri bize bir şey der ama asıl dinlediğimiz dedikleri değil de ses tonudur ya, onun gibi bir şey.
Denilenler ve olanlar hayatın kocaman kaba kara parçalarıdır ama onlar hayatın yarısıdır.
Diğer yarısı, kendine olanları anlatışın, ses tonları, bakışlar ve içteki sadece senin bildiğin dilde söylenen şarkılardır.
Hayat hikaye, asıl onu hikayelendirmekte hayat.
Paylaş