Hayatımdaki üç beş şeyi değiştim. Bunlar bende çok alçılaşmış seylerdi. Ben bir şeye alıştım mı, onu kolay kolay bırakmam.
Bu ne kadar illet bir şey olursa olsun. İlletliğinden kendimi bihaber etmenin yoluna bakarım. Bulurum da. İnsan ararsa her şeyi bulur.
Sanırım bahar aylarından nem kaptım. İçim havalandı. Çiçek böcek boşver yaparsın deyip, burnumu tıkayıp atladım suya. İlk başta soğuk geldi tabi. Buz gibi geldi. Değişiklik sevmiyor insanoğlu. Değişiklik istiyor insanoğlu. İkisi de geldi başıma. Halbuki ben üniversiteden beri hep, çantasının ön gözünde muhakkak selpak bulunduran kızlara özenmiştim. O düzenleri bende, bir şeylerle barış imzaladıkları izlenimini uyandırırdı. Hep fazladan otobüs biletleri olurdu. Sınava hep kendi notlarından çalışır, telaş etmezlerdi. Ben, yanlarında tam bir kaostum. Otobüse biner, "Öğrenci bileti olan var mı" derdim. Selpağım yoktu, üstelik sürekli burnum akardı. Sınav önceleri, Hisar’daki fotokopicilerde ders notları arardım. Ya da sınıfın çalışkanına guleryüz gösterir, onu notlarını bana vermeye ikna ederdim. Daha da kaotik hale geldiğim de olurdu, mesela, o kişinin yazısını okuyamayıp, gece gece rahatsız etmek gibi. Halbuki ben de istiyordum, kırmızıyla başlık atmak. Hep aynı formatta yazmak.
Açık radyoyu da bu yüzden sevdim. Sakinler, kafaları net. Ses tonları ayarlı. Yerleri yurtları hedefleri belli. Selpakları var. Birbirlerini bulmuşlar. Ortak paydaları var, buluşmuşlar. Benimse ortak paydalarım, benden uzak. Şarkımı dinleyen, yazımı okuyan herkesle gizlice buluşuyorum ama, görmüyoruz birbirimizi. Konuşmuyoruz da. Var sayıyoruz. Mazhar abinin dediği gibi: "Seninle biz nerdeyiz kim, nasıl bir ilişki bu" sevgili dinleyici, sevgili okuyucu!
Ah, selpaktan buraya kadar gelinir mi? İşte insan benim gibi olursa, her an her yere sapıveriyor. Bir yandan da dediğim gibi, sabitlerim çok. O kızlarınkinden ve açık radyodakilerden farklı biraz. Ama diyeceğim şuydu ki, fena değiştirdim bir kaçını. Hani dedim ya, ilk başta soğuk falan, sonra bir ılık bir güzel. Aaaa, diyorsun, niye ben daha önce buna cesaret edememişim? "Her şeyin bir zamanı var" diye fısıldıyor içinden bir ses. Hadi inanmış gibi yapayım da, salak ve korkak durumuna düşmeyeyim diyorsun.
Bu yazıyı yazmamın sebebi, geciktirmemeniz. Hayatı ertelemeyin demiyorum. O cümleye bağışıklığımız var. Diyorum ki, mesela bugün, yapmaya çok korktuğunuz ve fakat aklınızdan geçirip durduğunuz o şeyi yapsanız, o gün bugün olsa. Ben sorumluluğu alıyorum. (Soğuk evreye karışmam, onu söyledim.)
"Hop hop" diyorum, değişen tontonum olur musuz?
(* Ay doğru, herkesler bilmez. Bazılarına gore yaşlı, bazılarına göre gencim. Bu benim çocukluğumun bir çizgi filmi. Hop hop deyince değişen tontondan şeyler işte, tatlılardı.)